Dünya hayatı hakkında tarih boyunca birçok felsefî nazariye ortaya atılmış; hayatın başlangıcı, gayesi, anlamı konularında tutarsız ve insanı tatmin etmekten uzak çeşitli yorumlar yapılmıştır. Kur’ân-ı Kerîm bunlardan bazılarını örnek olarak bize tanıtmaktadır: “Dediler ki: Ne varsa dünya hayatımızdır, başka bir şey yoktur. Ölürüz, yaşarız; bizi zamandan başkası helâk etmiyor (bizi öldüren yalnız zamandır). Fakat onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zannediyorlar.” (Câsiye, 45/24); “Ne ise hep bu dünya hayatımızdır, ölürüz ve yaşarız, biz öldükten sonra diriltilecek değiliz.” (Mü’minûn, 23/37) derler.
Âyetlerde bahsedilen inanç sahipleri hayatın sadece bu dünya hayatından ibaret olduğunu zanneden, öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden ateist, deist (dinsiz) ve materyalistlerdir. Bu anlayışta olanlar, bu dünyadan çok uzun bir süre ayrılmayacaklarını düşünürler. Bu yüzden de tüm amaçları dünyayı yaşamaya yöneliktir. Ölümü unutur, ölümden sonraki yaşantıları için hiçbir hazırlık yapmazlar.
En büyük amaçları, imkânları elverdiğince kendilerine iyi bir yaşantı sağlamak, burada geçirdikleri her anı, zevklerine ve keyflerine göre yaşamak. İnsanların dünyaya olan bu bağlılıklarını Allah Teâlâ Kur’an’da şöyle bildirmiştir: “Gerçek şu ki bunlar, çarçabuk geçmekte olan(dünyay)ı seviyorlar. Önlerinde bulunan ağır bir günü bırakıyorlar.” (İnsan, 76/27) Allah’ı unutmuş olanlar yaşamları boyunca böyle bir çaba içindedirler, fakat âyette ifade edildiği gibi bu dünyanın önemli bir sırrı vardır; dünya hayatı çarçabuk geçmektedir. Dünya hayatından başka bir hayat yokmuş gibi davrananlar, dünya hayatının çok uzun süreceğini zannederek büyük bir yanılgıya kapılırlar. Oysa ölümlerinin ardından diriltildiklerinde,........