*Yanlışlara yanlış diyebilmek, doğruları diriltmektir.
*Yanlışlara yanlış denmez ve hatalar, ‘bir hikmeti vardır, kol kırılır yen içinde kalır’ anlayışıyla düzeltilmezse, o zaman hatalar zamanla, hata olmaktan çıkar ve doğru olarak algılanırlar.
*Kur’ân’da Allah-ü Teâlâ ölçüleri bildirmiştir. Her şeyi bu ölçülere göre değerlendirmek icab eder. Aksi taktirde ne doğru, ne yanlış bilinemez ve insanlar keyiflerine göre (işlerine geldiği gibi) ölçü koyarlar. Bir insanın/ zümrenin koyduğu ölçüler, diğer birinin /birilerinin işine gelmeyebilir. Bu durumda bir fitne (kaos) çıkar. Dünyadaki sistemlerin çatışması bu sebeptendir (sömürgecilerin, zorbaların, zalimlerin, eşkıyanın, vs. de ölçüleri, kanunları vardır). Kimse ‘ayranım ekşi’ demiyor (‘ben haksızım, zalimim’ demiyor.).
*Allah’ın ölçüleri (kanunları) küllî ve geneldir ve kimseye/kimselere de bir imtiyaz tanınmamıştır.
*Kur’ân mihenktir (ölçüdür). Kur’ân apaçık bir kitaptır. Rabb’imiz öyle buyuruyor (1). Kur’ân’ın anlaşılmayacak bir tarafı yoktur. Kur’ân’ın sadece bir ayetine, bir kısmına bakılarak hüküm verilirse, hataya düşme ihtimali vardır. Kur’ân’a bütüncül olarak bakmak lazımdır. Kur’ân, kendi kendisini tefsir ediyor.
*Kur’ânın yasakladığı, harâm dediğini; ‘Sevmediğimiz, bizden olmayan’ birileri yaptığında tepki veriyor, feveran ediyor, ama aynı fiilleri ‘sevdiğimiz birisi veya bizden dediğimiz’ birileri (şeyhimiz, hocamız, yandaşımız, liderimiz, vs) yaptığında; tepki vermiyor, ‘bu........