*İnsan topluluklarının idare sistemlerine göre ‘adalet tanımı’ vardır.
*Zalim, despot bir gücün idaresinde; Adalet, zalimin keyfine göredir. Zalimin ‘adaleti, onun zulmüdür’. Hiçbir tiran, zalim, ‘ben zalimim’ demez, ‘benim yaptığım adalettir’ der. Ama ehl-i hak buna adalet der mi? Buna dense dense ‘zalim adaleti’ denir. Böyle idarelerde aslında, adalet de aranamaz. Çünkü zulüm yapandan adalet beklemek abes olur. Savcı da, hakim de zulüm yapanın kendisidir. Böyle idarelerde zayıf ve güçsüz olanlar ezilmeye mahkumdurlar.
*Halkın nisbeten idareye ortak olduğu sistemlerde de (Demokrasi) tam bir adalet yoktur.
*İnsanların adaleti, adelet-i izafiyedir, nisbidir, tam bir adalet değildir. Çünkü; Adaleti tesis eden de, yerine getiren de insandır. İnsan ise nefis taşır, önce kendini düşünür. İşe, kendi çıkarı, zararı noktasından bakar. Bu yüzden adaleti tesis ederken de, uygularken de, işe nefis karışabilir.
*Hakim de (mahkeme), iktidarın, muktedirin gücünün tesiri altında kalabilir. Hakimin, hakim olan gücün aleyhinde karar verme ihtimali zayıftır. Çünkü öyle davranırsa zarar göreceğini bilir.
*Delil olarak sunulan şahitler de insandır. Kendilerine, hakim güç tarafından zarar verilmesinden korktuklarından veya menfeatlerini, çıkarlarını düşünerek hakkı ketmetme, çarpıtma, yalan söyleme ihtimali de yüksektir.
*Bütün bu sebeplerden ötürü dünya mahkemelerinde adalet tam olarak tesis edilemez. Gerçekte masum olan niceleri gadre, zulme uğrayabilir. Tarih bunun şahididir.
*Mazlumlar, güçsüzler, garipler, güçlü zalimlerin zulmü altında inim inim inleyebilirler. Bu inilti ve feryatlarla Dünya bir mâtemhane-i umumi haline döner. Tarihte böyle cigersûz hadiseler çoktur (Firavun, Moğol,........