Bir Milletin Mezarı, Ailenin Çöküşüyle Kazılır |
Bir Milletin Mezarı, Ailenin Çöküşüyle Kazılır
HÜSEYİN DEMİR
Bir toplumun yıkılışı, çoğu zaman savaşla değil, aileyle başlar.
Bugün Türkiye, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar büyük bir kimlik ve değer krizinin içinden geçiyor. Modernliğin parlak vitrininde, aile kurumu sessizce çöküyor.
Kur’an’ın, sünnetin ve asırlık İslam medeniyetinin üzerine inşa ettiği aile modeli; artık yerini geçici birlikteliklere, tüketim merkezli ilişkilere ve sorumluluktan kaçan bir hayat tarzına bırakıyor.
Bu çöküş, sadece “nüfus”la ölçülmez. Bu, medeniyetin kalbinde açılmış bir yaradır.
Modernliğin Parıltısı Altında Ailenin Karanlığı
Bugün modern dünya “özgürlük” adı altında insanı özgürlüğün esiri yaptı.
Kadın, “bağımsızlık” uğruna yalnızlaştı; erkek, “sorumluluk”tan kaçarken değersizleşti.
Evler, yuva olmaktan çıktı; “birliktelikler”, geçici konaklamalara dönüştü.
Kur’an’ın, “Siz birbirinizde sükûnet bulasınız diye eşler yarattık” (Rum, 21) buyurduğu o derin hikmet, artık modern hayatın gürültüsünde kayboldu.
Artık evlilik, yük; çocuk sahibi olmak, “maddi külfet”; sadakat ise “modası geçmiş bir kavram” sayılıyor.
Televizyonlar, diziler, sosyal medya… Hepsi aynı şeyi fısıldıyor: “Kendin için yaşa.”
Oysa İslam, “kendin için yaşa” demez; “emanet için yaşa” der.
Çünkü aile, bir aşk kurumu değil, bir emanet kurumudur.
Kur’an’ın Aile Modeli: Adalet, Merhamet, Sorumluluk
Kur’an-ı Kerim’in aileye yaklaşımı, bireysel arzulara değil, toplumsal dengeye dayanır.
“Erkekler, kadınlar üzerinde koruyup gözetici (kavvâm)dır.” (Nisâ, 34)
Bu ayet, bir tahakküm değil, sorumluluk yüklemesidir.
Erkeğe, kadını ezme değil; koruma görevi verilmiştir.
Kadına ise,........