Geçenlerde adıma gelen bir evrakı almak için muhtarlığın yolunu tuttum. Yol boyunca da babamla telefonda konuştuk. Muhtarlığın kapısının önünde telefonumu kapatmak için beklerken, muhtar kapının önüne çıktı ve beni gördü. Ardından kapıyı çekip arabaya bindi. “Evrak almaya geldim muhtar bey, saat daha dört buçuk, nereye gidiyorsunuz” dedim.
“Toplantım var” dedi muhtar, çok da umursamadan. “Bir dakikanızı almaz evrakı vermeniz” dedim. “Veremem, sen de telefonla konuşmayıp gelseydin” dedi ve gaza basıp gitti.
****
Daha sonra muhtara cep numarasından ulaşıp kendisine teessüflerimi ilettim. Evrakı almak için işten erken çıktığımı, aslında evrakı vermenin bir dakika bile sürmeyeceğini söyledim.
Ayrıca “telefonla konuşmasaydınız” diyerek kabahati bana yıkmasının terbiyesizlik olduğunu söyledim ona.
Özür diledi. Fakat özrü, “kısa kes, kapat bu konuyu” der gibi bir özürdü. İnsanlardan böyle özür dilenmeyeceğini anlatmaya çalıştım ama boşuna uğraştığımı anladım!
Birkaç gün sonra işimi tekrar bırakıp muhtarlığın yolunu tuttum.
****
Şöyle acı bir durum var: Türkiye’de bürokrasi tarafından ciddiye alınmak için hangi yolla olursa olsun, “güce” erişmeniz ve onu bir silah gibi elinizde tutmanız gerekiyor.
Güce erişip, onunla etrafınıza bir koruma kalkanı oluşturmadığınızda, yani sıradan vatandaş olmaktan “kurtulmadığınızda”, bürokrasi sizi kolay kolay ciddiye almıyor. Sizi güçsüz gördüklerinde aşağılamakta, hakkınızı yemekte sakınca görmüyorlar.
Bürokrasinin itibar edeceği sosyal, siyasal kriterlere sahip değilseniz, işinizi halletmek zorlaşabiliyor. Ama o kriterlere sahipseniz, işleriniz kesinlikle beklemiyor.
Hatta olmaz denilen işleriniz olabiliyor. İnsanların günlerini harcayarak ve bizzat takip ederek sonuçlandırdıkları işleri, siz oturduğunuz yerden bir telefonla halledebiliyorsunuz!
Sosyal hayatta da güç belirleyici, doğru. Fakat bürokrasinin güç merkezli ve keyfilik esasına göre çalışmasının sorunlu yanları var. Sosyal hayatta güçten başka bir şeye itibar etmeyen insanlar varsa, ilişkinizi........