Kur’ân-ı Kerim, inzal buyurulduğu Resûlüllah (s.a.) döneminden başlayarak günümüze ve kıyamete kadar müminlere yol göstermeye devam ediyor. Nemrut’a karşı Hz. İbrahim’in, Firavun’a karşı Hz. Musa’nın, Câlût’a karşı Tâlût’un, Ashab-ı Uhdûd’a (hendekler sahibi zalim Zûnüvas ve adamlarına) karşı ateş dolu hendeklerde yakılan müminlerin tevhid mücadelelerine dikkatlerimizi çeken Kitabullah, bunlardan ders alarak çağın inkârcı zalimlerine karşı iman mücadelemizi kararlılıkla sürdürmemizi istiyor. Tevhid mücadelesinin muhteşem örneklerinden biri de Roma zulmüne başkaldırarak mağaraya sığınan yiğit gençler (Ashab-ı Kehf)’dir. Bu kıssanın anlatıldığı Kehf Sûresi’nin Mekke’de Peygamberimize ve ashabına yapılan işkence ve baskıların had safhaya ulaştığı ve Müslümanların birçoğunun Habeşistan’a hicret edip, kalan kısmının ise Ebû Talip mahallesinde üç yıl muhasara (sosyal-ekonomik boykot) altında kaldıkları bir zaman diliminde inmiş olması, oldukça anlamlı dersler içermektedir:
“Yoksa sen Ashab-ı Kehf ve Rakim’i, şaşılacak ayetlerimizden mi sandın?” “O gençler mağaraya sığınınca demişlerdi ki: ‘Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır’.” “Bunun üzerine biz de kulaklarına vurarak onları mağarada yıllarca uyuttuk.” (Kehf 18/9-11)
Sûrede Ashâb-ı Kehf’in samimi niyetlerini doğru anlamamızı sağlayan duaları öncelendi. Duadaki “bize doğruyu kolaylaştır” ifadesi “bize bir kurtuluş yolu hazırla”,........