Sömürü Ağları ve Sınırların Ötesindeki Emek

Kapitalizmin özü değişmemiştir. Artı-değer hâlâ emeğin karşılıksız el konulmasıyla yaratılır. Ancak bugün sömürü, klasik üretim alanlarından taşarak hayatın tamamını kuşatan genişletilmiş bir emek rejimine dönüşmüştür. Sermaye, yalnızca kol emeğini değil; zihni, duyguyu, dikkati, toplumsal kimliği ve yaşam ritmini üretim sürecine dâhil eder. Böylece emek gücü değil, insanın tüm yaşam-zamanı metalaştırılır. Dijital etkileşim altyapıları, veri tabanları, konum takibi, kimlik doğrulama teknolojileri ve platform kapitalizmi bu “yaşam-zamanı sömürüsünün” kurumsal iskeletini oluşturur.

Bu dönüşüm, emek-sermaye çelişkisini görünmez kılmak ister; fakat gerçekte çelişkiyi tarihsel olarak daha da derinleştirir. Üretkenlik artarken ücretlerin milli gelir içindeki payının sürekli düşmesi yalnızca ekonomik bir veri değil, kapitalizmin toplumsal meşruiyetinin çöküşünün en açık göstergesidir.

Bilginin, verinin ve etkileşimin üretimin merkezine yerleşmesi, “çalışma zamanı” ile “boş zaman” arasındaki sınırı fiilen ortadan kaldırmıştır. İşçinin üretkenliği artık algoritmik performans takipleri, sürekli çevrimiçi olma baskısı ve dijital bildirim ritimleri tarafından belirlenir. Bu mekanizma, sermayenin işçinin yalnızca emek gücü üzerindeki tahakkümünü değil, onun yaşam akışını, bilişsel enerjisini ve toplumsal varoluşunu düzenleyen yeni bir egemenlik biçimi üretir. Asgari ücretin geniş toplum kesimlerini yoksulluk sınırının altına itmesi tesadüf değildir; tam tersine, kapitalizmin yaşam-zamanını kuşatan bu yeni sömürü mimarisinin doğrudan sonucudur.

Üretimin Yeni Anatomisi

Artı-değer üretimi artık yalnızca üretim bandında değil; veri akışında, dikkat ekonomisinde ve yaşam-zamanının sürekli parçalanmasında gerçekleşmektedir. Lojistik merkezleri, depolar ve platform emek rejimleri bu dönüşümün en görünür sahneleridir. Türkiye’de e-ticaret depolarında çalışma ritimleri, mola süreleri ve görev rotaları algoritmalar tarafından kontrol edilir; işçilerin kimlikleri, izinleri ve kişisel verileri merkezi dijital sistemlerde tutulur. Böylece üretim süreçleri ile gözetim aygıtları organik biçimde birleşmiş; her işlem, her veri, her adım sermaye için mikro artı-değer devşirme mekanizmasına dönüşmüştür.

Bu yeni üretim yapısı, sınıf mücadelesinin alanını da dönüştürür. Fabrika artık tek mücadele mekânı değildir; algoritmaların yönetim gücü, platformların emek rejimi, veri merkezleri ve dijital yönetim sistemleri yeni çatışma alanlarıdır. Ücret talebi bile artık yalnızca geçim güvencesi anlamına gelmez; işçinin dijital olarak yönetilen yaşam-zamanı üzerindeki kontrolünü geri alma mücadelesinin bir ifadesidir. Ücret, kapitalizmin güncel yapısının en zayıf........

© Yarın Haber