Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şeyleri yok mu? |
Yıldırım Koç yazdı…
www.yildirimkoc.com.tr
1848 yılı Şubat ayında yayımlanan Komünist Manifesto şöyle bitiyordu: “Komünistler görüşlerini ve amaçlarını gizlemeye tenezzül etmezler. Açıkça ilan ederler ki amaçlarına ancak tüm mevcut toplumsal koşulların şiddet kullanılarak devrilmesiyle ulaşabilirler. Hakim sınıflar bir Komünist devrim karşısında titresinler. Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şeyleri yoktur. Kazanacakları bir dünya vardır. Bütün Ülkelerin Proleterleri, Birleşin!”
Manifesto’nun yazıldığı günlerde, 19. yüzyılın ilk yarısında gerçekten işçilerin zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şey yoktu. Kapitalizmin yarattığı bir cehennemde yaşıyorlardı.
Emperyalist sömürünün olmadığı bu dönemde, işçiler gerçekten kapitalizmin mezarını kazmaya çalıştılar; ancak başarılı olamayıp büyük bedel ödediler. Sermayedar sınıflar da işçi sınıflarının bu dönemdeki mücadelesinden dersler çıkararak, emperyalist sömürü sayesinde ülkelerine aktardıkları ekonomik artığın bir bölümünü işçi sınıflarına vererek, onları sistemle bütünleştirdi ve başka ülkeleri sömürmede onların gücünden yararlandı.
Bu cehennemden, işçilerin zincirlerinden başka kaybedecek bir şeylerinin olmadığı koşullardan, 1848 yılında kapitalist ülkelerden bazı örnekler vereyim.
İngiltere’de 1840’lı yıllarda kapitalizmin işçiler için sanayide yarattığı cehenneme tarımda yaşanan kıtlıklar da eklendi. 1840’lı yılların başlarında üst üste kötü hasat oldu. Ancak bu yıllarda tahıl ithalatında uygulanan vergiler nedeniyle buğday fiyatları yükseldi. Ayrıca 1845 yılında patates üretiminde, yaygın küf hastalığı nedeniyle, büyük düşme yaşandı. İrlanda’da 1845 ve 1846 yıllarında, halkın temel gıda maddesi olan patateste küfün yol açtığı büyük tahribat bir felakete neden oldu. İrlanda’da 1846-1847 yıllarında tifo salgını ve açlıktan 350 bin kişi hayatını kaybetti. 1846-1851 döneminde İrlanda’da açlıktan ölenlerin sayısının bir milyon olduğu ve bu dönemde yaklaşık bir milyon kişinin de ABD’ye ve diğer ülkelere göç ettiği tahmin edilmektedir. Bu döneme “Aç Kırklı Yıllar” denmektedir. (Bu yıllarda yaşanan büyük sıkıntılara ilişkin mektuplar ve gözlemler için bkz. Unwin, C., The Hungry Forties, Life Under the Bread Tax, Descriptive Letters and Other Testimonies From Contemporary Witnesses, T.Fischer Unwin, London, 1904)
İngiltere’de olduğu gibi Fransa’da da uzun çalışma süreleri, kötü sağlık koşulları, yetersiz beslenme, çocuk işçiler, hastalık, kazalar yaygındı. 18. yüzyılda normal bir Fransız işçisi toplam gelirinin yaklaşık yüzde 50’sini yalnızca ekmek alabilmek için harcıyordu. Gelirinin yüzde 16’sı sebze, yağ ve şaraba; yüzde 15’i giyime; yüzde 5’i yakıta ve yüzde 1’i de aydınlanmaya gidiyordu. (Rude,G., The Crowd in the French Revolution, Oxford University Press, London, 1967;21) 1709 yılında büyük bir açlık yaşanmış ve yüzlerce kişi açlıktan ölmüştü. (Rude,1967;22) 18. yüzyılda gıda isyanları oldu. İnsanlar karınlarını doyurabilmek için dükkanları yağmaladı. 1789 yılında Paris’teki bir fabrika işçisi gelirinin yüzde 60’ını yalnızca ekmek için ayırmak zorundaydı. Ekmek fiyatları hızla artınca, ekmek için ayrılması gereken para daha da arttı. (Rude,1967;31,251) Fransız Devrimi sürecinde, 1795 yılında ekmek iyice pahalandı. Paris polisinin raporlarına göre, bir baba, açlık korkusuyla üç çocuğundan ikisini öldürdü. (Rude,1967;148) Ertesi gün ekmek ayaklanması gerçekleşti, fırınlar ve bakkallar yağmalandı. Ekmek temini daha da zorlaşınca, açlıktan sokaklarda ölenler ve intihar edenler oldu. (Rude,1967;150) Bu dönemde Fransız Medeni Kanunu, bir uyuşmazlık durumunda, ücretler konusunda ustaların sözünün esas alınacağını belirtiyordu.
Fransa’da ve İngiltere’de 19. yüzyılda kapitalist sanayileşme, özellikle dokuma, metalurji ve kömür madenciliğinde işçi kitlelerinin acımasız bir biçimde sömürülmesiyle gerçekleştirildi. (Beaud, M., A History of Capitalism, MR Press, 2001;102) “1815 ile 1848 arasında çalışan yoksulların durumunun dehşet verici olduğu makul hiçbir gözlemci tarafından inkar edilmemektedir. (…) Hiç kuşkusuz gerçek yoksulluk kırsal bölgelerde ve özellikle topraksız ücretliler, kırsal kesimde ev hizmetlerinde çalışanlar ve tabii ki az topraklı köylüler veya verimsiz topraklar üzerinde yaşayanlar arasında en kötü durumdaydı.” (Hobsbawm, E., The Age of Revolution, 1789-1848, 1996;205) “Özgür bir adamın fabrikaya yalnızca bedenen çalışacak bir işçi olarak girmesi, kölelikten ancak biraz daha iyi bir durumdu. (…) 1830’larda ve 1840’ların bir bölümünde fabrika proletaryasının maddi durumu bile kötüleşme eğilimindeydi.” (Hobsbawm,1996;208)
Almanya’da 1850 öncesinde birçok fabrika uluslararası rekabet karşısında ayakta kalabilmek için büyük çaba göstermek zorundaydı. Bu koşullarda en büyük yük de işçilerin omuzlarına........