Yıldırım Koç yazdı…
Bu yazılar biraz uzun oluyor; ancak Kurtuluş Savaşı yıllarını doğru anlayabilmek için yararlı olabileceğini düşünüyorum.
Eğer dünya tarihinde çok önemli bir yeri olan Rus Devrimi’ni ve sonuçlarını nesnel bir yaklaşımla ele almıyor, bu büyük devrimin her politikası ve adımının onaylanması gerektiğini düşünüyorsanız, Anadolu’da verilen Kurtuluş Savaşı ile Sovyet Rusya arasındaki ilişkileri anlayamaz ve açıklayamazsınız. Ayrıca, emperyalizme karşı olduğu kadar, Sovyet Rusya’nın Anadolu’ya müdahale ve Kurtuluş Savaşı’nı kendi çıkarları doğrultusunda kullanma girişimlerine de karşı duran milliyetçi ve bağımsızlıkçı bir mücadeleye ve önderlerine karşı haksızlık yaparsınız.
Sovyet Rusya, her devlet gibi, 1919-1922 döneminde, dönem dönem farklı ve bazen birbirinin zıttı politikalar uygulayarak, varlığını sürdürmeye çalıştı. Savaş komünizmi uygulamasından yeni ekonomi politikasına (NEP) geçiş neyse, Anadolu’daki mücadeleye yaklaşımlar da aynı şekilde önemli değişimler gösterdi. Sovyet Rusya’ya bağlananlar için de Sovyet Rusya’nın ve ardından Sovyetler Birliği’nin attığı her adım haklıydı, doğruydu. Hele bu kişiler kulaktan dolma bilgiyle hareket ediyorsa, bu tavır daha da güçlüdür.
Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğindeki Kurtuluş Savaşı ile Sovyet Rusya arasında 1919-1922 dönemindeki ilişkiler, her iki tarafından gücündeki değişikliklere ve karşı tarafa ilişkin değerlendirmelerine bağlı olarak önemli değişiklikler geçirdi.
Sovyet Rusya’nın Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğindeki Kurtuluş Savaşı’na ilişkin tavrı birkaç dönemde incelenebilir.
İlk dönem, Sovyet Rusya ile ilk ilişkilerin kurulmasından Birinci İnönü Zaferi (6-11 Ocak 1921) ve İkinci İnönü Zaferi’ne (23 Mart-1 Nisan 1921) kadarki dönemdi.
İkinci dönem, Sakarya Zaferine (22 Ağustos-13 Eylül 1921) kadarki 6 aylık süredir.
Üçüncü dönem, Sakarya Zaferi sonrasında 1922 yılı sonuna kadarki yıllardır.
Sovyet Rusya 1920 yılı yaz aylarına kadar Anadolu’daki mücadeleden çok, Avrupa ülkelerinde komünistlerin önderliğindeki ayaklanma ve ayaklanma girişimlerine odaklanmıştı. Ancak bu süreçte, Avrupa’ya kaçmış olan Enver ve Talat Paşaların Sovyet Rusya yöneticileriyle kurduğu ilişkiler aracılığıyla gelişmeleri izledi. Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa’nın yanındaki kadroların büyük çoğunluğu eski İttihatçıydı ve Enver ve Talat Paşalarla ilişki içindeydi. Enver ve Talat Paşalar ile onların kontrolündeki kadrolar da, Sovyet Rusya’dan yardım alabilmek için Sovyet Rusya’nın taleplerinin büyük bölümünü kabul ediyordu. İttihatçılar, Sovyet Rusya açısından, İngiltere’nin sıkıştırılmasında bazı Müslüman ülkelerde ayaklanmaların örgütlenmesi açısından da önemliydi (İslam İhtilal Cemiyetleri İttihadı). Ayrıca Anadolu’da Sovyet vatandaşlarının önderliğinde kurulan gizli komünist örgütlenme (Hafi Türkiye Komünist Fırkası) kadrolarıyla İttihatçıların ağırlıkta olduğu Yeşil Ordu Cemiyeti arasındaki yakın ilişki ve bunun Büyük Millet Meclisi’ndeki uzantıları da, Çerkes Ethem’in Yeşil Ordu’ya katılması sonrasında daha da büyük önem kazandı.
Türkiye birkaç nedenle Sovyet Rusya için (Avrupa’daki gelişmelere odaklanmış olduğu dönemde de) önemliydi. Çanakkale ve İstanbul Boğazları’nın Sovyet Rusya’nın kontrolünde olması, Turancılık ve İslamcılık cereyanlarının Sovyetler Birliği’ne zarar vermemesi temel amaçlardandı.
Sovyet Rusya, Avrupa’daki devrim girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlanması karşısında, Komünist Enternasyonal’in 1920 Temmuz-Ağustos aylarında toplanan İkinci Kongresi’nde sömürge ve yarı-sömürge ülkelerde anti-emperyalist mücadelenin desteklenmesi kararını aldı. Bakü Doğu Halkları Kurultayı bu amaca yönelikti. 1920 yılının sonbaharı ve kışında Sovyet Rusya’nın Anadolu’da, savaşta henüz hiçbir başarı sağlayamamış olan Mustafa Kemal Paşa’ya karşı oluşacak bir milis ayaklanmasına (Çerkes Ethem), Şerif Manatov ve Ziynetullan Nevşirvanov gibi Sovyet vatandaşları aracılığıyla büyük ilgi göstermesi bir arayışın sonucuydu.
Bu dönemde, Kızıl Ordu’nun Anadolu’ya girmesi olasılığı gündeme gelmiş olsa gerek. Sovyet Rusya elçilik heyetinin Anadolu’ya girişi konusunda Genelkurmay Başkanı İsmet Bey’in gösterdiği (aşağıda yer alan) tepki, böyle bir kaygının sonucudur.
Sovyet Rusya, 1921 yılı Mart ayına kadar Anadolu ile ilişkileri ağırlıklı olarak Enver ve Talat Paşalarla, onların Anadolu’daki örgütlenmeleriyle (örneğin, Karakol Cemiyeti), Anadolu’da gizli olarak kurulan Hafi Türkiye Komünist Fırkası ve ardından Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası ile kurdu. Büyük Millet Meclisi adına Moskova’ya gönderilen ve Sovyet Rusya ile bir anlaşma imzalamaya çalışan ekip, özellikle Dışişleri Komiseri Çiçerin tarafından sürekli oyalandı. Ayrıca, gerek Çiçerin, gerek Radek, Anadolu’da bazı illerin Ermenilere verilmesini önerdi ve hatta bir anlaşmanın imzalanması için dayattı.
Çiçerin, Türkiye’nin Van ve Bitlis’i Ermenilere devretmesini ve bu bölgelerde Ermenilerin geriye dönmesinin sağlanmasını talep etti. Ancak Türkiye delegasyonu, bu talebi reddetti. 16 Mart 1921 tarihinde Türkiye ile Sovyet Rusya arasında imzalanan antlaşma, Çiçerin’in itirazına rağmen gerçekleşti.
Bu konu, Bekir Sami Bey’in Çiçerin’le 28 Ağustos 1920 günü yaptığı görüşme sonrasında Millet Meclisi’ne sunduğu raporda da şöyle ele alınmaktadır: “Çiçerin (…) Ermenistan’a Van ve Bitlis vilayetlerinden muhakkak bir arazi verilmesi gereğini ortaya attı. Esasen bize yapacakları yardımın bu esasa dayandığını, Halil ve Cemal Paşalarla müzakerelerde de bu esasların onlar tarafından kabul edildiğini söyledi.” (Gürün, Kâmuran, Türk-Sovyet İlişkileri (1920-1953), Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara, 2010;37)
Mehmet Perinçek, Çiçerin’in bu taleplerinin Stalin tarafından Lenin’e aşağıdaki notla iletildiğini belirtmektedir: “Lenin Yoldaş, ben, yalnız dün öğrendim ki, Çiçerin, ne hikmetse Türklere aptalca ve provokatörce bir talep ileterek, Türk nüfusun çoğunlukta olduğu Türkiye vilayetleri Van, Muş ve Bitlis’i boşaltmalarını istemiştir. Bu emperyalist Ermeni talebi bizim talebimiz olamaz. Çiçerin’in milliyetçi ruhlu Ermeni telkinleri doğrultusunda Türklere nota göndermesini yasaklamak gerekir.” (Perinçek, M., Atatürk’ün Sovyetler’le Görüşmeleri, Sovyet Arşiv Belgeleriyle, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2005;97)
Ancak bu talep, yalnızca Çiçerin’in kişisel tavrının yansıması değildi. Cemal Paşa’nın Moskova’dan Mustafa Kemal Paşa’ya 3 Haziran 1920 tarihli mektubunda Radek’in benzer bir talep gündeme getirdiği belirtiliyordu:
“En büyük nüfuzu havi olan Ruslardan Üçüncü Enternasyonal Reisi Kamarad Radek size şöyle bir tavsiyede bulunuyor:
“ ‘Türkiye’nin garpteki mevkii manevisi Ermeni Mes’elesinden dolayı gayet naziktir. Bugün Rusya dahilinde teşekkül etmiş olan Ermenistan’a Türkiye arazisinden ufak bir fedakarlık yapacak olursanız bu fedakarlık sizin mevkii manevinizi son derecelerde takviye edecektir. Bu fedakarlık yalnız pek cüz’i bir zaman içinde olacağına hiç şüphe yoktur. Fakat herhalde zamanı hazır için sizin hakkınızda o kadar büyük bir faide temin edecektir ki, bunun derecesi her türlü tahminin fevkindedir.........© Veryansın TV