Kurtuluş Savaşı’nda milliyetçi ve bağımsızlıkçı komünistler

Yıldırım Koç yazdı…

Kurtuluş Savaşı yıllarında, Anadolu’daki mücadelenin önderlerinden önemli bir bölümü genel bir amaç olarak milliyetçi ve bağımsızlıkçı bir komünistliğe sıcak bakıyordu. İslamiyetle komünistliği yakın ve hatta benzer görenler de vardı.

Bu dönemi yaşamış olan önemli kişilerden biri Hikmet Bayur’dur. Yusuf Hikmet Bayur 1890 yılında doğdu. Paris Üniversitesi’nden 1913 yılında mezun oldu. 1920 yılında Ankara’ya gelip Kurtuluş Savaşı’na katıldı. 1925 yılına kadar Ankara’da Siyasi İşler Umum Müdürlüğü görevini üstlendi. Daha sonraki yıllarda da elçilik, Cumhurbaşkanlığı genel sekreterliği, milletvekilliği, Milli Eğitim Bakanlığı yaptı.

Afet İnan’ın kızı Arı İnan, Tarihe Tanıklık Edenler (Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1997) kitabında Hikmet Bayur’la da yaptığı uzun bir görüşmeyi yayımladı:

“Arı İnan – Kazım Karabekir, Nazım’ı da sonradan hapsettiren insanmış duyduğuma göre.

“Hikmet Bayur – Evet. Başlangıçta o da Komünistti. Herkes başka Komünistlere taraftardı. Herkes. Yani Atatürk, Karabekir, Yusuf Kemal -ki Türkçüdür-, Bekir Sami -ki Çerkezdir- o yüzden Rusların aleyhindedir. Hepsi Komünizme taraftardır, çünkü onlar mazlum milletlere istiklâl vereceğiz teranesini söylüyorlardı. Başlangıçta da inandırıcı vaziyetler olmuş ama, anlaşılmış ki, hepsi milleti avlamak için bir tuzaktır, herkes aleyhine dönmüştür. Kazım Karabekir de onlardandır. (…)

“Hikmet Bayur – Hepsi öyle. Şevket Aziz Kansu komünistti (Prof.Şevket Aziz Kansu, A.İ.) (…)

“Hikmet Bayur – Cevat Emre komünistlerin muteber adamıydı. (…) İşte Şevket Aziz Kansu, onun ağabeyisi, daha Nurullah Sümer -sonra Hariciye Vekili oldu- (Burada bir yanılma var. Nurullah Sümer, İkinci Saraçoğlu Kabinesi’nde Maliye, Günaltay Kabinesi’nde Devlet Bakanı, A.İ.), o da komünistti. Ne bileyim böyle daha birçokları. Şevket Aziz Kansu’nun ağabeyisi (Nafi Atıf) Halk Partisi Genel Sekreteri oldu. Bunlar imana geldiler. Ama bazısı böyle tamamiyle bıraktı, bazısı komünist olmayarak, solda gene çalıştı. İşte Şevket Süreyya gibi. Çalıştı ama, öyle yani ne bileyim solcuydu. Yani istenildi ki, adamsızlıkta adamları kazanalım. Cevat Emre bütün iç yüzünü anlattı Atatürk’e. Mebus oldu, şu oldu bu oldu. Yani Türklük bakımından ilerlemiş bir adamdı. İşte bütün bildiğini anlattı, o bakımdan hizmet etti.” (İnan,1997;342-343)

Mustafa Kemal Paşa’nın sosyalizm konusundaki görüşlerinin öğrenilmesi açısından önemli bir kişi, 1920-1938 döneminde milletvekilliği ve 1925-1938 yıllarında da dışişleri bakanlığı yapmış olan Tevfik Rüştü Aras’tır.

Mustafa Kemal Paşa’nın 18 Ekim 1920 tarihinde Ankara’da kurdurttuğu Türkiye Komünist Fırkası’nın önder kadrosunda Tevfik Rüştü (Aras), Mahmut Esat (Bozkurt), Yunus Nadi (Abalıoğlu), Kılıç Ali, Hakkı Behiç, İhsan (Eryavuz), Refik (Koraltan), Eyüp Sabri (Akgöl) ve Süreyya (Yiğit) bulunuyordu. Bu Parti, milliyetçi ve bağımsız bir komünist düzeni savunuyordu.

Tevfik Rüştü (Aras)’ın Komintern’in gazetelerinden Moscou’da 8 Haziran 1921 tarihinde yayımlanan yazısında (“Anadolu’nun Emperyalist Batı’ya Cevabı”) şu görüşler ileri sürülüyordu:

“Bugün tüm insanlığın esenliği için, çalışan ve ezilen sınıfların kurtuluşu için, insanın insan tarafından sömürülmesine son vermek için ve sömürgeciliğin esaretine son vermek için bu davanın haklılığına ve gerekliliğine inanıyorum. Bundan çok gurur duyuyorum. Kapitalizmin ve emperyalizmin, başka bir deyişle, yalancı olduğu kadar gaddar olan bu burjuvazinin mutlak iflâsı devrimci dünyanın bu atılımı karşısında kaçınılmazdır.” (Aras, T.R., “Anadolu’nun Emperyalist Batı’ya Cevabı”, Mete Tunçay, Türkiye’de Sol Akımlar, 1908-1925, C.1, İletişim Yay., İstanbul, 2009;458)

Doğan Avcıoğlu da 1964 yılında Tevfik Rüştü Aras ile bir röportaj yaptı ve Yön Dergisi’nin 30 Ekim 1964 tarihli sayısında yayımladı. Tevfik Rüştü Aras şunları anlattı:

“CHP, kurulurken sosyalist ilkeleri programına geçirmeye çalıştık. Herkesin sâyı (emeği,Y.K.) ve kabiliyeti nispetinde müstefit olması (yararlanması, Y.K.) prensibini koydurduk. Emek ve kabiliyete göre gelir, sosyalizmin en ilkel prensibidir. Ama Hasan Saka gibi liberaller karşımıza çıktı. Atatürk, görüşleri uzlaştırmaya gitti. Prensip programda aynen kaldı, fakat sulandırıldı. (…) Atatürk’ün cihanda sulh, yurtta sulh prensibi, manâsını bilmeden kullanılıyor. Aslında bu prensip, sosyalist bir görüşü ifade eder. Cihanda sulh, barışın ortak savunulmasını, kolektif barışı temsil eder. Kolektif barış fikrini, Litvinof ile birlikte ortaya attık. Birleşmiş Milletler bu görüşe uygundur. Yurtta sulh ise, sınıf mücadelelerinin keskinleşmesine sebebiyet vermeden, ahenkli bir sosyal emniyet düzeni içinde kalkınma hedefini gütmekteydi. Cumhuriyetin ilk yıllarında sınıflar, tam teşekkül etmemişti. İptidai halde zenginler vardı. Sınıf şuuru pek gelişmemişti. Burjuva yaratma sevdası, birtakım aptallıkların sonucudur. Ve Atatürk’ün yurtta sulh prensibine muarızdır (karşıdır,Y.K.).

“Komintern’e girme teşebbüsümüzü soruyorsunuz. Anlatayım. Ben o zaman Kastamonu’da, İstiklal Mahkemesi’nde görevliydim. Yusuf Kemal Tengirşenk başkanlığında bir heyet, Rusya’ya gidiyordu. Atatürk, beni acele Ankara’ya çağırttı ve heyete........

© Veryansın TV