Muhafazakarlığa Arapçadan bakmak

Şahin Filiz yazdı…

Türk halkı genel olarak muhafazakâr bilinir. Sosyolojik olarak da gerçek budur. İslam dinini benimseyen toplum ve milletler önce onu kendi dilleri aracılığıyla algılayarak dindarlığını kurar. Ana dil, günlük yaşamdan en karmaşık inanç ve doktrinlere kadar kişinin duygu ve düşünce dünyasını oluşturmasında biricik yoldur. Günlük yaşamını bile yabancı dile başvurma gereği duymadan düzenleyen herhangi bir toplumun, sistemli ya da sistemsiz din ve ideolojileri yabancı bir dilin yardımı veya desteğiyle algılayıp uygulamasını beklemek boşunadır. Halkı ters yönde zorlamak, ona en hafifinden baskı yapmak anlamına gelir.

Türk halkı İslam dinini Türkçe anlayıp Türkçe uygular. En koyu dindarı bile ana dili Türkçenin anlam evreni sınırları içinde algıladığı ölçüde muhafazakardır. Kur’an’ın Arapça olduğunu bilir; bu yüzden Arapçaya saygı duyar. Ancak Arapçanın Tanrı ve Kur’an dili olduğunu savunmaz. Bilir ki, Arapça Kur’an yokken var idi. Kutsal olsaydı Kur’an ile birlikte doğmuş olurdu. Kaldı ki din kavramı İslam’dan ibaret değildir. Tevrat İbranicedir. İncil Aramice, Latincedir. Bir de Kur’an, arı-duru Arapça değildir. Aramice, İbranice ve benzer pek çok dillerden alınan sözcükler Kur’an’da kullanılır. Öyleyse dinler, çok farklı dillerdedir ve tek bir “tanrısal dil”den söz etmek dinler ve dinler tarihi hakkında okuma yazma bilmemek demektir.

Türk halkı, Kur’an Arapça olduğu için Arap diline saygı gösterir ama onu kendi dili Türkçeden üstün ve kutsal saymaz. Bu ince çizgiyi ayıracak kadar öngörülü bir halkımız vardır. Arapçaya saygısı, İslamiyet’i Araplar gibi anlayıp uygulamasını zorunlu kılmaz, kılmamıştır da. Zaten bunu istese de yapamazdı. Çünkü her dil ayrı bir kültür ve uygarlık geçmişine, farklı bir anlam evrenine aittir. Bir dili öğrenmek, gramerini, söz dizimini ve cümle kuruluşlarını öğrenmenin çok ötesinde bir şeydir. O dili, ait olduğu kültür ve anlam evreniyle birlikte öğrenebilmenin tek yolu, o dile ve o dille doğmaktır. Buna ana dil denir.

Türkiye’de muhafazakarlık, İslam’ı kabul ettiğimizden beri, Yunus misali “72 millete bir nazarla bakmak” anlayışıyla yoğrulduğundan, Türk halkının Arapçaya saygısını, Arapçaperestlik olarak algılamak büyük bir yanılgıdır. İslam’a olan saygı ve sevgisini de Araplaşmak olarak yorumlamak da aynı derecede zihinsel körlüktür. Saygı göstermek ile kutsal saymak birbirine karıştırılmamalıdır.

Anadolu Müslümanlığını hala anlamakta güçlük çektiğimizi söyleyebiliriz. Atatürk, Türk halkına dini en doğru ve en sağlıklı yolla öğretilmesini sağlamak üzere dinin belli bir dili olmadığını Türkçe meal ve tefsirler yazdırarak ortaya koymuştur. Evet, İslam dini kitap ve literatür olarak Arap dilindedir ama Arap dili İslam dininin tek ve ilahi bir dili değildir. Eğer Arapça, İslam’ın tek ve ilahi dili olsaydı, Araplarla sınırlı olurdu. Oysa tıpkı Hristiyanlık gibi, İslam da her ırk ve kültürden farklı farklı toplumlara ve milletlere yayılmıştır. Yayılmasında en belirleyici rol, Arapçanın değil, verdiği mesajlarındır. Üstelik Arapça ilahi, kutsal bir dil........

© Veryansın TV