menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yazgı ve de Sorumluluk İlişkisi

8 0
04.04.2024


Daha ilk adımda deklere etmemiz gerekir ki, insan, mutlak surette özgür bir varlık olarak halk edilmiştir. Bu sebepledir ki, onun hesaba çekileceği alan, seçim yapan kabiliyeti durumunda var edilen iradesi sayesinde işleme alınan basamaklardan oluşmaktadır. Nitekim zaman içinde insana değer katan bu aşama, aynı zamanda onun hesaba çekilecek durumda aktive olduğunun da açık beyanı hükmündedir.

Buna rağmen, ‘iradî özgürlük’ yeteneğini işlevsiz kılmak suretiyle insan ve toplumu sistem dışına alan ‘kutsal gelenek’ perspektifi, zaman içinde özgür varlık olan beşeri ‘robotik tekrarı ifşâ eden muhatap’ haline getirmiştir. Bu sebeple, hemen her kesimde, özellikle de dindar branşlarda bireysel ve de toplumsal sorumsuzluğa kapı aralayan yazgı yani; kader, kaza, rızık ve ecel anlayışının vahiy özelinde yeniden kritik edilip sünnetullah kapsamında olduğu gibi lanse edilmesi de gerekmektedir.

Yaşanılan dünyanın var edilen gerçekliğe yakın durması adına, daha ilk adımda öne alınacak yaklaşım, dünden aktarılan ezberlerin insana önerilen vahiy kapsamında yeniden ele alınmasıdır demek durumundayız. Buna göre, olanı anlama adına gereken adımın atılması, yalnızca konu hakkında çalışma yapan bilim insanının tavrı değil, O’nun muhatabı olan hemen herkesin gerekli vazifesi olsa gerektir.

Vahyin deklere ettiği kadarıyla dinin asıl amaçlarından birisi, ‘insanları dünya ve Âhiret hayatında mutluluğa ulaştırmaktır.’ Hedef kitlesinde bu amacın mâkes bulduğunu görmek, şarînin maksadının tahakkuk edildiğinin açık bir işareti sayılmalıdır. Bu nedenledir ki, uzun süreden beri halkın dinsel algısını meşgul etmiş olan bazı problemler, işi sisteme alan paradigma değişikliği ile yeniden ele alınmalıdır demek durumundayız.

Geleneksel algının insanlık üzerinde tahkim edilen hâkim eğilimine göre, dünya üzerinde halk edilen kişilerin iradî sorumlulukları bulunmamaktadır. Onları sisteme alan asıl unsur, daha ilk adımda yazılan kader olgusudur. İnsanın ve dahi diğer varlıkların bu tespitin dışında adım atması söz konusu dahi değildir. Gariptir ki, bu yaklaşım, Hak Din’in değil, zaman içinde onun yerine geçen beşer dinselliğinin bir parçasıdır.
Bunun dışında olan ecel, ömür ve ölüm zamanları, nokta belirlenime tâbi olduğundan, bunun hesabının olması, ancak yaratılan fiilleri tercih etmekle açıklanmaktadır. Hâlbuki bunun anlamsız olduğu da açıkça ortada durmaktadır. Bu nedenledir ki, yapıp etmelerinden sorumlu olan bir insan algısı geliştirmek istiyorsak, kültür coğrafyamızda baskın bir yeri olan ecel kavramını ‘ezelî takdir’ formunun dışında algılamak da gerekmektedir. Ve dahi, Kur’an’ın temel verilerini de bu çerçevede ve de geleneksel bagajlardan bağımsız olarak anlamak zorunda olduğumuzun bilincini de taşımak durumundayız.

Eğer ki, olgusal durumun sağlıklı bir şekilde anlaşılması adına, yasal prosedürle iş gören ecel süresini ‘insan cinsine verilmiş olan potansiyel imkân’ olarak ele alabilirsek, bu sürenin, dünya hayatında yaşanması gereken muhtemel süre olduğu kanaatine de varabiliriz. Konuyla ilgili olan ömür ise, ‘şartlar muvacehesinde insanın yaşadığı süre’ olarak bilinmelidir ki, insanın bu süreden mutlak manada sorumlu olduğu fikrine de ulaşılabilsin.
Vahye muhatap olan insan nezdinde açıkça bilindiği üzere, iradeli varlık olan insanın hesabı, yalnızca kendi isteğiyle sisteme alınan uygulamalardır. Öyle ki, geleneksel algıda etkin durumda işleme alınan dinsel kabullerin Yüce Allah’ın muhatabı olan insan için özgürlükçü ve de sorumluluğa uygun bir tarzda dile getirilmediği de açıkça izlenebilmektedir. Daha ziyade ‘ezelî yazgı’ tarzında işleme alınan bu kabulün bireysel olan karşısında takındığı katı tutum, uzun zamandır ezbere dönüştürülen kader sorununun kendisi olmuştur denilebilir.

O sebeple, daha ziyade özgürlük karşıtı olan ekollerin sisteme aldığı yazgı sürecini anlama adına devreye alınacak olan ilk basamak, insan irade ve yeteneğinin etkin olduğu alanların sisteme alınmasıdır. Bu adım atılacak olursa, sorumluluk ve yetenek ile hesap sorma gereğinin daha yakından bilinmesi de kolaylaşabilecektir. Bu nedenle; “Ecel ve ömür süreleri ezelî tespite mâtuf bir zaman dilimini mi ifade eder, yoksa insanın uhdesine verilmiş olan iradî........

© Vasat


Get it on Google Play