Son bir asırdır yurtta sulh, cihanda sulh istedik; öyle mi oldu? Birinci Dünya Savaşı sonrası İngilizlerle, İkinci Dünya Savaşı sonrası (savaşa dâhil olmadığımız hâlde) ABD ile yaptığımız anlaşmalar, -lafa değil, icraata baktığımızda- açıkça gösteriyor ki bizi bu ülkelerin tahakkümü altına soktu. Asırlar boyu dünyaya hükmetmiş bir millet, darbelerle, iç çatışmalarla, terörle, ekonomik ve sosyal krizlerle boğuştu durdu. Ne sanayi ve teknolojide ilerleyebildik, ne madencilikte, ne enerjide, ne şehirleşmede, ne sağlıkta, ne sanatta, ne de eğitimde… Toplum, ahlaken bile günden güne dibe çöktü. Sadece yeni rejimin kaymak tabakasını mutlu eden sistem, Batılı efendilerine sınırsız hizmet sunarken, içeride büyük halk kitlesine ise zulüm ve baskıyı reva gördü. Türk, Kürt, Laz, Çerkez ayrımı olmaksızın, toplumun Müslüman kimliğe sahip her ferdinden nefret ettiler. En büyük mücadele alanları da ‘laiklik’ kisvesi altında bu oldu. Güya Batılılaşarak Türkiye’yi modernleştiriyorlardı! İslam’a ve aslında gerçek Türk kimliğine düşmanlıktan öteye gitmedikleri gibi, sadece heykel yapmayı, Batılılar gibi giyinmeyi, onlar gibi İslamiyet’ten uzak yaşamayı modernleşme diye yutturuyorlardı. Oysa, yukarıda saydığım -Batılıların sahip olduğu- sanayi, bilim, teknoloji gibi hiçbir alanda ülkeye fayda sağlayacak iş yapmıyor, yapmaya kalkışana da çelme atıyorlardı. Vesayetin kaymak tabasındaki bu küçük kitle için ülkenin geri kalması çok da mühim değildi. Onlar zaten çocuklarını Batı ülkelerinde okutuyor, Türkiye’nin en güzel yerlerinde onlar yaşıyor,........