Sevimsiz bir konu biliyorum. Bazılarınız “keyfimizi kaçırmanın zamanı mıydı?” diyecek. Şen ve kaygısız mizaçlılar belki bendenizi karamsarlıkla itham edecek. Hepsine eyvallah. İnsan ömründe bir standart yok. Doğduğu gün ölen de var, bir asrı devirip Guinness rekorlar kitabına giren de. Her ne kadar 'her ölüm erkendir' desek de genç ölümleri yüreğimizi bir başka yakar, 'gök ekini biçmiş gibi...' Hazreti Yunus gibi yaradılış sırlarına bizden çok daha vâkıf olduğu muhakkak olan bir mutasavvıf bile ölüm karşısında ilk bakışta birbirinden çelişkili gibi görünen şiirler yazar. Korkunç mezar ve ölü tasvirleri yapar. Sonra da öbür âleme âdeta koşarak gider: "Ölümden ne korkarsın, korkma ebedî varsın." Türkçenin en güzel şiirlerinden Otuzbeş Yaş şiirinde Cahit Sıtkı yolun yarısında ölüm korkusuyla irkilir. Ona göre; "Her geçen günün bir dert olduğunu insan bu yaşa gelince anlarmış." ... Yüz sene daha yaşamayacağız diye ağlamak, yüz sene önce yaşamadığımıza ağlamak kadar deliliktir. Ölüm başka bir hayatın kaynağıdır. Bu hayata gelirken de ağladık, eziyet çektik; bu hayata da eski şeklimizden soyunarak girdik. Ölüm, uzun ömür ile kısa ömür........