Bir arkadaşla Bebek tarafına gitmiştik. Sahilde dolaşırken arkadaş birden heyecanla “Leyla ile Mecnun!” diye bağırdı. Sonra telefonunu çıkarıp bir şeylere baktı ve “Evet, orası burası. Kesinlikle orası” diye heyecanla konuşmaya devam etti. Ne olduğunu anlayamadım. “Hayırdır? Niye böyle heyecanlandın?” dedim. “Burası Leyla ile Mecnun dizisinin çekildiği yer” dedi arkadaş. “İşte tam şurada İsmail Abi denize doğru el sallıyordu. Mecnun işte tam şu bankta oturuyordu.” Benim için sahilin diğer bölgelerinden hiçbir farkı olmayan bu alanda yarım saat heyecanla koşturdu arkadaş. Fotoğraflar, videolar çekti. O anda aynı mekânda, aynı manzaraya bakan iki kişiydik ama birbirimizden çok farklıydık. Geçmiş tecrübeler ve yaşanmışlıklar yaşanan anı ikiye bölmüştü. Arkadaş navigasyondan Erdal Bakkal'ın yerini bulmaya çalışırken, ben de Mecnun’un oturduğu banka sıfır duyguyla oturup, pozitivist paradigmanın insana dair meselelerde nasıl çözümsüz kaldığını düşündüm. *** Bir dizi bile iki insanın mekâna yüklediği anlamı bu kadar ayrıştırıyorsa, insanı çözümlemek için yazılan formüllerin hükmü olabilir mi? Olamaz! Çünkü insanlar da kelimeler gibi... Kelimelerin tek bir anlamı yok ve bulundukları bağlama göre........