İnsanı yiyip bitiren en büyük hastalıklardan bir tanesi haset veya çekememezlik. Bu hastalık genellikle şöyle başlıyor: Önce çevrenizde bir kişiyi seçip onu hedefe koyuyorsunuz. Boş zamanlarınızda bütün enerjinizi bu kişinin kötü yönlerini düşünerek harcıyorsunuz. Girdiğiniz ortamlarda hep bu kişinin aleyhine konuşmalar yapıyorsunuz. Bundan sonra da asıl gerilim filmi başlıyor. Çünkü haklı çıkmak için hedefe koyduğunuz kişinin hep yanlış yapmasını bekliyorsunuz. Tersi olduğunda da büyük bir bunalım yaşıyorsunuz. Bu kişinin mutluluğu, başarısı veya insanlarla olan iyi ilişkileri sizi derinden sarsıyor. Yani ortada hiçbir geçerli sebep yokken, kendinizi mutsuz etmek için yoğun bir mesai yapmaya başlıyorsunuz. Tabii bu sırada kötülük, yavaş yavaş bünyenizi ele geçirmeye başlıyor. Başka insanların başına gelen kötü şeylere sevindikçe ve iyi şeylere üzüldükçe, karakteriniz zaafa uğruyor. İçinizde bir yılan gibi kıvırılarak dolaşan nefret hissi, aklınızı ve kalbinizi felç ediyor. Yani kötü düşünce, insanı kötülüğe mahkûm ediyor. İsteseniz de o yoldan geri dönemiyor, battıkça batıyorsunuz. Ruhunuz sadece kötülükten beslenmeye başlayınca, başkalarının mutluluğu ve başarısına ağıt yakarak geçiyor ömrünüz... Yaşanan drama bakar mısınız? İnsan kendisine böyle bir eziyet yapar........