Bilim-değer çatışması dünya tarihinde gizlenmiş bir iç savaş gibi... Malumat çoğaldıkça zayiat da artıyor. Bilim insanı, insan da bilimi anlamaya çalışırken, büyük bir yorgunluk çöküyor dünyanın üzerine. İnsanı bedenden ibaret görenlerle, bedeni sadece elbise olarak görenlerin kıyasıya çarpışmasını izliyoruz yüz yıllardır. Anlam yolculuğundaki sapaklarda kaybolanlar, ha bire yol tarifi veriyor. Hele insan düşünce tarihini kitaptan okuyunca, çevirdiği her bir sayfada epistemik bir bunalımın içine sürükleniyor. Ömrünü soru işaretleriyle boğuşarak geçiren şüpheli zihinler kıyasıya kavga ediyorlar sayfalarda. Hayatın sırrını keşfetme iddiasındaki yazılar, kendinden önceki satırları yalanlıyor sürekli olarak. Sayfalar çevrildikçe paradigmalar değişiyor, kuramlar çarpışıyor. “İnsan gerçekliği kendi zihninde inşa eder” diyor birileri. İnsan ruhunun laboratuvara sığmayacağını iddia ediyorlar bağıra çağıra. Başka birileri de makine metaforundan yola çıkarak, hayatın sırrını matematik formülleriyle çözmeye çalışıyorlar. İnsan bu kargaşada bazen ne yapacağını şaşırıyor. “Madem düşünce hep gelişerek gelmiş bugüne kadar, o zaman son sayfayı okuyup bitireyim bu işi” diyor bazen. Ama biz son sayfayı okurken, birileri yeni bir kitabın ilk sayfasını yazmaya başlıyor. İkinci el........