Ne kadar vakit geçti tam kestiremesem de artık yağan yağmurun sesi azaldığı gibi, gök gürlemeleri eskisi kadar işitilmiyordu. Önce iri bir yağmur tanesi düştü. Arkasından ikinci, üçüncü damlalar; sonra üstümüze fasılasız yağmur daneleri düştü ve hızlandı. Vadi, yağmurun kendine has hışırtısıyla doldu. Zayıf kollarımı çelimsiz bacaklarımı örten gömleğim, sırılsıklam olmuştu. Tozlu yol şimdi ıslaktı. Yol ortasında rüzgârdan sallanarak şaşkın şaşkın yürüyen zavallı Uleyyân’ı bir ara göremez oldum. Yoğun yağmur ve sisten dolayı hepten, gözümün önünden kayboldu. Yalnız o mu? Bütün yürüyenleri de göremiyordum. Öksürük, aksırık, yüksek sesle konuşmalar, at kişnemeleri de duyulmasaydı kendimi hepten yalnız hissedecektim. Yağmur, kuvvetli rüzgârın tesiriyle yan yan, bardaktan boşanırcasına yağıyordu artık. Sırtımdan inen sular, ayaklarımın altındaki bulanık suyla birleşip küçük sel oluyor diğerlerine karışıyordu. Önce küçük yuvarlaklar biçiminde toplanan........