Fırtına yaklaştıkça korkum da o nispette artıyordu...

Korku dünyama şimdi bir de bu ilave edilmişti. Sultan’ımız hiç selâmsız yaklaşmaz, böyle kırıcı da söylemezdi.

"Hey! Behlûl! Neredesin?" Fasılasız ve insanı sersemletici gök gürültülerine karışan Sultan’ımızın bu haykırışına durdum, en yakınımdaki taşların üzerine çıkıp sesin geldiği tarafa baktım. Sağa sola göz gezdirdim, kimsecikleri göremedim. Başımı kayanın bir yanına dayadım. Kalbim sanki hepten durmuş, soluğum kesilmiş bir durumda, tozlu yol üzerine eliyle bir şeyler çizen, sonra yaptıklarını bozup düzelten bir taraftan da ağır ağır cübbesinin iliklerini ilikleyen Uleyyân’ın kalın kara parmaklarına baktım gayriihtiyari. Sultan’ımın sesi sahi miydi, yoksa benzetmem miydi? Doğrusu tam anlamamıştım. Bildiğim, fırtına yaklaştıkça korkum, sıkıntım da o nispette artıyordu. Bu hissiyat içinde olanın hâlini bir düşünün; hani fırtınadan önceki o çoğu zaman kopacağını haber veren ürpertici........

© Türkiye