"Geceleyin Bağdat’tan kalktın, bu zavallı adamın kanını dökmek için taa Basra’ya kadar geldin ha!.." Behlül, adamlara suçsuz olduğunu anlatmaya çalışıyordu: - Bu öldürülmüş adamı da sizin bağrışmanız üzerine uyandım ve öyle gördüm. Kimdir, necidir? Hiç tanımam, bilmem! - Hangi kâtil "ben yaptım" dedi ki sen de diyesin? - İnanın bir şeyden haberim yok! - Geceleyin Bağdat’tan kalktın, bu zavallı adamın kanını dökmek için taa Basra’ya kadar geldin ha! Ne dersem diyeyim adamlar lâftan anlamıyorlardı. Üzerime çullandılar, ellerimi kuvvetlice bağlayıp beni zalimliğiyle nam salmış, oldukça merhametsiz zindancıya teslim ettiler. Zindanın küflü, karanlık bir köşesinde ciğerim yanık kendi elimle düştüğüm hâlime ağladım. “Ey Behlül! Ey uslanmaz deli gönlüm! Hadi bakalım, bugün ne yapacaksın? Çocukların taşından kaçtın ama burada kendi kanına girdin! Bağdat’ta o taşlara razı olsaydın, Basra’da can korkusuna tutulur muydun hiç?” Bütün suçu, kabahati azgın nefsime buluyor, başıma daha beter nelerin gelebileceğini........