Yedeğinde bir atı olan asker, tozu dumana katarak yanımıza geldi... Sultan denilince akan sular duruyordu. İki elim kanda olsa bile onun sözüne “hayır" diyemiyordum. Askerlerle konuşurken insanların tavrı dikkatimi celp etti. Biraz önce kendi hâline sokaklarda dolaşan, işine gücüne gidenler, korkmuş olacaklar ki sağa sola kaçışmaya başladılar. Askerden çekiniyorlardı demek. Silahlı iki asker ve hele bir de sultan kelimeleri, korkmaları için yeterli olmuştu ne hikmetse. Ellerindeki şilteleri, bakır kap kacakları, toprak testileri hatta kazma ve küreklerini bir köşeye bırakan tabana kuvvet başka bir sokağa dalıp kayboluyordu. Ürkmüş, ayakları çıplak, kaftanlı çocukların, yaşmaklı anaların, elleri nasırlı babaların, bastonlu dedelerin ninelerin, son bir ümitle kaçmaya çalışması beni tedirgin etmeye yetmiş de artmıştı bile. "Bu zavallı insanların hâlini........