“Sevinci kursağında kalmak” derler ya işte öyle olmuştu! |
Camiden çıkmış üzüntüyle yürürken gözüne; bir evin duvarı dibinde yan yatmış bir cüzdan ilişti. Biraz tereddütten sonra eğilip alıverdi...
Cıvıldaşarak, neşeyle uçuşan kuşlar, tayaların üstünde, tezek kalaklarının deliklerinde, saçaklar altında ve çıplak ağaçlarda düşünceye dalmışlar gibiydi.
İnsan ruhunu okşayarak ılgıt ılgıt esen yel yerini, fırtınaya, tipiye bırakmaya hazırlanıyor. En mühimi ise her şeyini kaybetmiş Sıddık Baba’nın kapıya gelip çatan bu davetsiz misafire nasıl dayanacağıydı?
Bu düşüncelerle sokaklarda dolaşıyor, aklınca çareler arıyordu. “Ama nasıl?” dedi birkaç defa… Doluya dolduruyor taşıyor, boşa dolduruyor almıyordu. Hakikaten ne yapmalıydı Sıddık Baba?
Öğle namazını kıldığı camiden çıkarken, çıkıp çıkmamakta tereddüt etti. Çok üzgündü. Çünkü yarım asırlık hanımefendisi vefat etmiş, tarla çayır tam randıman vermemiş, düzeni bozulmuş, hiç parası-pulu kalmamıştı. Üstelik de kış bütün şiddetiyle gelip kapıya dayanmıştı. Kendisi neyse de ya yetimleri? Hiçbir şeyden haberi olmayan masum yavruları içini yakıyordu… Hâlbuki onlar evde yiyecek,........