Vezir; “Efendim mübarek olsun. Behlül’ü gökte arıyordunuz yerde, hatta yanınızda buldunuz, işte Meczup Behlül” dedi...
O anda elimden gelene sarıldım. İstiğfara devam ettim ağlayarak. Tam bu sırada kalabalığın arasından temiz giyimli bir genç ayağa kalktı. “Durun! Durun! O zavallı suçsuzdur! Kâtil benim! Adamı ben öldürdüm! Kısasa kısas yapılacak şahısım! O değil benim öldürülmem lazım! Bu kadar yükü taşıyamayacağım! Bir tek boynuma iki kanı birden alamayacağım!” diye avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Bu açık itiraf karşısında yapılacak başka bir şey kalmamıştı. Hemen beni darağacından indirdiler. İş biraz daha çetrefilleşince, o “kâtil benim, beni asın…” diye feryat eden itirafçıyla beraber valinin huzuruna çıkardılar. Yanında veziri birkaç da makam ve vazifelerini bilemediğim zevat da vardı. Basra valisi Behlül ismini duymuş ne zamandan beridir de beni görmek istiyormuş. Suçlu olarak karşılarına çıkınca valinin bu niyetini bilen veziri heyecanlandı. Meğer beni........