Şaşırtıcı değişim

Toplumlar da yıllarca yapılanmış bünyelerini kolay kolay değiştirmezler. Dıştan bir müdahaleye karşı iki savunma silâhı hemen devreye girer: Kültür ve din. Bunlar tahrip edilmedikçe o millet kolay kolay bozulmaz. Tabii bunların bozulması o kadar kolay değildir; yıllarca uğraşmak gerekir. Fir’avunların piramitleri yaptırırken insan emeğini insanın varlığından nasıl üstün tuttuysa, Batı da aynı sistem üzerinden gitmektedir. Bir milletin münevver taifesi millî değilse felaketler hazır demektir. Hiçbir toplum kendi kendine değişmez. Hiçbir canlı organizma hayâtiyetini durup dururken kaybetmez; bunun için mikrobik veyâ bakteriyel yığılmalar ve bölgeyi zararlı unsurların istilâsı gibi etkenlerin olması gerekir. Bünye sağlamken, yâni bağışıklığı dış etkenlere dayanıklı iken, aşıya bile lüzum olmadan kendisini koruyabilir. Toplumlar da yıllarca yapılanmış bünyelerini kolay kolay değiştirmezler. Dıştan bir müdâhaleye karşı iki savunma silâhı hemen devreye girer: Kültür ve din. Bunlar tahrip edilmedikçe o millet kolay kolay bozulmaz. Tabîî bunların bozulması o kadar kolay değildir; yıllarca uğraşmak gerekir. Toplumlar yönetime muhtaçtır. Bu yüzden liderler çok önemlidir. Millî rûhu taşıyan liderler toplumla hep barışıktır. Bağımlı ve dış güdümlü liderler bâzen başarılı olup halkını ifsât etseler bile, yıllar sonra millet vicdânında mutlakâ yargılanıp aslî yerlerine indirilirler. Tabîî ki tahrîbâtı düzeltmek o kadar kolay değildir. Bu liderler kendilerini destekleyecek militanlardan ziyâde fikrî fesâd ile yardımcı olacak seçkin bir tâifeye muhtaçtırlar. Bir milletin münevver tâifesi millî değilse felâketler hazır demektir: “1851’de Türkler arasında gelişen gazetecilik, problemleri efkâr-ı umûmiyeye (kamuoyuna) kolayca mâl eder, memlekette hiçbir devirde görülmemiş bir fikir gerginliği başlar. Zâten 1858’de Reşid Paşa, 1861’de Abdülmecîd’in ölümleri ile Tanzîmât’ın ilk devri kendiliğinden kapanmış bulunuyordu. Reşid Paşa ile bir zihniyet son mümessilini kaybetmiş oluyordu. 1856’dan sonra hayâta istikâmet verenler ise Reşid Paşa devrinde yetişenler, siyâsî terbiyelerini o zaman yapanlardı. Reşid Paşa ile Âlî, Fuad, ve Midhat Paşalar arsındaki fark, evvelâ bir nesil farkıdır. Bunlar gerek siyâsette, gerek yaşayışta, bâzı çizgi ayrılmalarına rağmen daha fazla Garplı ve Garpçı olacaklardır. Âlî ve Fuad Paşaların Avrupacılığı, Fuad Paşa’nın oldukça gizli kalan meşrûtiyetçiliği, aradaki görüş ve mizaç ayrılıklarının üstünden bir noktada birleşirler: Eskiye karşı daha geniş bir tepki…” (Prof. Ahmet Hamdi Tanpınar, 19, Asır Türk Edebiyâtı Târihi, Çağlayan Kitabevi,3. Baskı 1967, İstanbul s.124) İşte size her şeyi açıklayan hikâyenin özeti ve son cümle: “Eskiye karşı daha geniş bir tepki.” Aslında söylenmek istenen tepki, düşmanlık ve nefrettir. Zımnen (dolaylı olarak) Osmanlıya, topluma ve İslâm’a olan tepkidir bu. Hiç mübâlağa yoktur bu sözlerde; bunlar bayrağa “haç” koydurmak bile istediler. (Midhat Paşa) Tabîî ki bu plânlamalar çok geçmeden acı meyvelerini vermeye başladı. Edebiyât-ı cedîde, bütün hızını -özellikle şiirde Abdülhamîd düşmanlığından alıyordu- yeni bir ufukla milletin huzûruna çıkıyordu. Bu huzûra çıkış milletin huzûrunu da kaçırıyordu tabîî ki. Onlara göre tek çâre bu pörsümüş, kaderci ve miskin ruhtan (hâşâ İslâmiyet’ten!) kurtulup Avrupa’nın atılımcı, hürriyetçi pragmatist ve demokrasi rejimine geçmekti. Amaçları Avrupa’nın sahte Feminist rûhunu bize taşıyıp kadınları, hürriyet adı altında sokaktan eve girmeyen bir kitle meydana getirmekti. Nitekim bunlar 40 sene sonra acı meyvesini vermiş, saçının telini göstermekten sakınan Nene Hatun’un torunları, balolarda danslarda boy gösteren ve hattâ güzellik yarışmalarında birinci olan kızlarımız yetişti. Kerîman Hâlis evvelâ Cumhûriyet gazetesinin 1929’da Türkiye’de düzenlediği bir yarışmada Türkiye güzeli, sonra da 1932’de Belçika’da yapılan ‘Dünyâ Güzellik Yarışması’nda dünyâ güzeli seçilmiştir. Soyadı kânunu çıkınca Atatürk bu hanıma “Ece” soyadını vermiştir. Sonra Jürinin, dedesi şeyhülislâm olan bu hanımın dünyâ güzeli seçilmesiyle “Bu hanımın kendisini beğendirmek üzere mayo ile önlerinde olmasının Hristiyanlığın bir zaferi olarak nitelendirildiği ve Osmanlıyı düşürdüğü bu durum ile zafer kazandıkları ve danışıklı dövüş olduğu emekli Darüşşafaka Muallimi Hâlid Turhan’ın anılarına dayanmaktadır. Hattâ........

© Türkiye