Sahâbe-i kirâm başlangıç savaşlarını yapıp (Bedir, Uhud vb.) İslâm’ın sancağını dikip perçinlediler. Sonra Asya içlerine kadar dağıldılar. Bu maksatla bu nûr elçileri bir meltem rüzgârı gibi Orta Asya’nın sert havasını yumuşattılar. Hıra Dağı’ndan Tanrı Dağları’na hidâyet köprüleri kurdular. Medîne hurmalıklarının letâfetini Ötüken Ormanı’nda estirdiler. Aral, Baykal göllerinin acılığını zemzem ile giderdiler.
Türklerden Sahâbe’den olan var mı, bu açıklığa kavuşmuş değildir. Kesin olmayan bilgilere göre ilk Türk Sahâbe Ebû Ubeydullâh Süreyc Et-Türkî’dir. Dede Korkut’taki Bügdüz Emen’in de Efendi’mizin yanına gidip İslâm’ı öğrenen ilk Türk olduğu söylenir.
Türkler alp-eren olunca genlerinde olan asâletle mükemmelliğe ulaştı.
Eski rivâyetlerde, mitolojilerde, esâtîrde (mitolojide), masallarda hazîneler gizlenmiştir ve bu hazîneleri ejderhâlar bekler; buralara yaklaşmayı engelleyen tılsımlar vardır. Oraya ulaşmak çok zordur. Bu yol ölüm tehlikesi olan mâcerâlarla doludur.
Bu masalımsı kurgu muhtevâsı hazînelerde, düşüncelerle bile ulaşılması güç hedeflerde olağanüstü kahramanların destânî karakterlerine şâhit oluruz. Bu kahramanlar hep hayâl ürünüdür; insanlar da bunları bilir ama bunları hâlâ yâd etmekten, okumaktan, hattâ film konuları yapmaktan zevk duyar.
Efsâneler bâzen dînî hüviyet de kazanarak yılların hâfızasına mühür vururlar. Bu meyânda Türk, Îran, Hind, Mısır ve Yunan destanlarında dînî bir hüviyet de bulunduğu için, bunlarda yıllara meydan okuyan bir dik duruş görürüz. Modern devir insanları mitolojilerin gölgesinden bile etkilenerek bunların esâtîrî (mitolojik) adlarını özel adlarında, modern kuruluşlarda ve tesislerde yaşatmaya devâm ediyorlar.
TÜRK MİTOLOJİSİ
Türklerin ilk millî destânı “Yaratılış ve Türeyiş” de ilk “büyük tanrı” Kayra Kan (han) Ülgen, Altay Türklerinin en büyük tanrısı olarak gösterilir. İnanışa göre, bu Ülgen Tanrı, yerin yaratılmasından önce suların üstünde kaz gibi uçardı. İnsanı ve dünyâda var olan her şeyi yaratan ve evrenden önce var olan, kâinâtın başını ve sonunu belirleyen Tanrı olarak inanılır. O erlik şeytânı da yaratmıştır. (hâşâ ve kellâ estağfirullâh) (Duran R. Türk Mitolojisi, 2012, R. (Ed ) Mitoloji ve Din Üzerine (Ünite 6) Eskişehir Anadolu Üniversitesi Yayınları)
Ayrıca Türk Mitolojisinde Aan Alakçın Katun, Aan Darkan Katun, Karlık, Kayberen, Kayra Kan, Kut, Suyla, Ülgen, Umay Ana, Ayıısıt, Ayzıt Katun, Utkuuçı, Yağız Yir ve Yayıkh gibi tanrılar ve tanrıçalar da vardı.
Genelde bütün eski kavimler kendilerine gönderilen peygamberlere ulaşamadıkları için veyâ onlara inanmadıklarından kendi sosyal-şuur üretimi olan tanrı ve tanrıçalara inanmışlardır. Biliyoruz ve inanıyoruz ki her kavme bir peygamber görevlendirilmiştir. İşte insanlık başlangıçtan beri ister vahyî dinlere, isterse de kendi sosyal-şuur üretimi bir dîne veyâ bir o dînin tanrı veyâ tanrılarına inansınlar, bunların çoğunluğu, rûhun ölümsüzlüğünü kabûl etmişler veyâ cezâ-mükâfât muhtevâlı fizik ötesi bir kavrama inanmışlardır. Yine mühim bir gerçek de şudur: Her kavim ister vahyî ister sosyal-şuur üretimi dinlere inansınlar, ibâdet etmişler, belli düzenler kurmuşlar, kurban törenleri tertip etmişler (insan da dâhil) ve başıbozuk yaşamamışlardır.
Peki, buradan nereye varabiliriz? “Elest Bezmi”nde bütün ruhlar yaratılmış, insanlar henüz insan sûretine bürünmemiş, ana rahmine ruhlar verilmeden önce Yüce Rabb’imizin varlığını kabûl etmiş ve “şâhit olduk” demişlerdir. İşte bütün bu ilâhî cevher olan rûhun varlığında bu ilâhî sözleşmenin izleri bulunduğu için, ya vahyî dinlerde veyâ tevhîd akîdesine bağlı olan İslâmiyet’in dışındaki insanlar, ruhlarında o sözleşmenin izlerini gayr-i şuurî bir vaziyette idrâk ederek bir tanrı arayışına girmişlerdir.
TEVHÎDE ENGEL FELSEFÎ EKOLLER
Tevhîd akidesi dışındaki insanların bir din ve tanrı arayışı çok eski zamanlardan beri var olan felsefe ekollerinin sisleri arasında kalmıştır. Felsefî ekoller genelde din-tanrı bağlamındaki inanç ve akîdelere set çekerek, bilhassa Dogmatiklerin kozmik, epistemolojik (bilginin kaynağı mes’elesi) ve özellikle de matematik alanındaki teorileri çok eski yıllardan beri insanları etkilemiştir. Özellikle Aristo, 11. asır İslâm dünyâsında îmânî yıkımlara sebep olmuştur. MÖ 400’lü yıllarda yaşayan Sokrat, Plâton ve Aristo’nun etkileri özellikle, Demokritos, Pisagor, Epikür, Heraklitos, Hipokrat, Parmenides ve devâmında aynı etki altında........