Bir asker devlet olan Osmanlıda, nice muazzam galibiyetlere damga vuran Yeniçerilerin zamanla bozulması, devleti çok güç durumda bırakmıştır. Ulemâ bozulan Yeniçeri’ye doğrudan muhâlif olamamıştır. Yeniçeri ile başlayan bozulma, sarayda, ulemâda, a’yanda ve nihâyet halkta Batılılaşma ile kurtulma ham hayallerini giderek kuvvetlendirmiştir… Osmanlı son zamanlarda dış düşmanlar kadar iç düşmanlarıyla da uğraşmıştır.
Türkler Müslüman olduktan sonra bu medeniyetin sürekliliğine inanarak ve bu dâirenin içinde kalarak en mütekâmil devletleri kurdular. “İslâm medeniyeti sonuna kadar etrâfında teşekkül ettirdiği kendi altın çağına, ‘Asr-ı Saâdet’e bağlı kalmıştır. Bütün siyâsî teşekküllerinde-meselâ bizdeki Kânûnî devri gibi-husûsî altın çağları vardır.” (Prof. Ahmet Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyâtı Târihi, Çağlayan Kitabevi, 3. Baskı, S. XL, İstanbul, 1967) “Müslüman edebiyatlarının Orta Çağ hikâyelerinden romana geçemeyişi bahsinde de hemen hemen aynı cinsten bir yığın sebeplerle karşılaşırız. Bunların başında yine şüphesiz insanı reel hayâta inanarak sâhip olması gelir. Ayrıca psikolojik tecrübenin yokluğunu da söyleyebiliriz. Dinde günah çıkarmanın bulunması ferdin kendi içine eğilmesini dâimâ meneder. Rus romanının büyük husûsiyetleri Ortodoks Kilisesi’ndeki i’tiraz müessesesine neler borçlu olduğunu biliyor.” (A. H. Tanpınar, Age, s. XLVII) Yâni söylenen şudur: Hristiyanlıktaki günah çıkarma bir kulun yaptığı bütün çirkin işleri yine bir kul olan papaz veyâ râhibe eksiksiz anlatarak affolunacağına inanmasıdır. Yâni günahkâr bir kulu yine günahkâr bir kul affeder. İspanya’nın başşehri Madrid’de din adamı Alvaro del Portillo’nun aziz ilân edilmesini kutlamak için on binlerce kişi bir araya geldi. Kutlama için meydana gelen papazlar onlarca insanın günah çıkarmasını dinledi. Ayrıca Papa Francis sosyal medyanın dünyadaki gelişmeler üzerindeki etkisini göstererek Twitter (X) üzerinden günah çıkarabileceğini açıkladı. Ayrıca Papa Francis “Eş cinsellik suç değildir” dedi. İslâmiyette şuurlu bir kul, günahlarını diğer kullardan gizler. Günâhı işleyip ifşâ etmek ayrıca bir günahtır. Bizde bir söz vardır; yarısı doğru yarısı yanlıştır: “Kabahat de gizli, ibâdet de gizli.” Bunun birinci kısmı doğru; fakat ibâdetin farz olanı alenî, (açık) nâfileler riyâ olmasın diye gizli olabilir. Her kul günah işleyebilir. İnsanda nefis vardır ve günaha eğilimlidir. Ama Rabb’imiz günahlardan sonra hemen tövbe etmemizi ve aslâ ümitsiz olmamamızı beyân buyurur. Zümer sûresi 53. âyet: “Ey kendi aleyhlerinde haddi aşan kullarım! Allâh’ın rahmetinden ümit kesmeyin, Allâh (dilerse) bütün günahları bağışlar, doğrusu o çok bağışlayıcı ve çok merhametlidir.” Ayrıca İbn Mâce’den (radıyallâhü anh) bir nakilde Resûlullâh Efendimiz: “Tövbe eden hiç günah işlememiş gibidir” buyuruyor; çünkü Rabb’imiz kulunu çok bağışlayan ve çok affedendir.
Peygamberler (aleyhimüssalevâtü vetteslîmât) tebliğci ve şefâatçidirler. Af yetkisi ancak Allâhü zü’l-celâl ve tekaddes hazretlerine mahsustur. Şefâat ise onun izin verdiklerine âittir.
“GÜNAH ÇIKARMA” VE ROMAN!..
Hristiyanlıktaki günah çıkarma psikolojik olarak dışavurumcu bir tavırla işlenen günahı bir başkasına anlatıp paylaşma olayına dayanır. Bizde dert paylaşılır, bölünsün diye; sevinç paylaşılır artsın diye. Ancak zaman gelir günahımızı kendimiz bile hatırlamaktan utanırız. İşte o zaman tek çıkış yolu “Tevvâbü’r-rahîm” olan Rabb’imize ilticadır. O ne güzel Mevlâ, ne güzel bir yardımcıdır. Batıda, bütün ahlak dışı olaylar, fuhşiyât, gasp hep romanlara konu olmuş hattâ bunları yapanlara “roman kahramânı” denilmiştir. Ne garip bir yaklaşım! İşte bu yüzden ve bu kompleksle, Batı romanında genellikle bir kilise, günah çıkaran veyâ nikâh kıyan bir râhip bulunur. Bizde roman ve hikâyenin geç tanınması ahlâkî ve örfî tutumumuzun gereğidir. Bize mîzah da geç girmiştir. Şahıslarla alay etmek, anatomik kusurları ile eğlenmek, kusurlarını ifşâ........