İlim sınırsız mı?

İlmî gerçeği aramak isteyen insanlara tâlib-i ulûm (ilim isteyen) denilmiştir. İlim erbâbı, ilmin bölüm bölüm künhüne vâkıf olmak için çok çaba sarf etmişlerdir. Başlangıç dönemi filozofları her konuda ilim sâhibi olma iddiasıyla derûnî hatlar çizmelerine rağmen bu konuda aslâ tam başarılı olamamışlardır. İnsanoğlu çok karmaşık bir varlıktır. Kendisine verilen hiçbir şeyle yetinmeyen, dâimâ daha fazlasını isteyen, bilginin kaynağını çeşitli yollara bağlayan, kaynaklar arttıkça da bilgi karmaşıklığı yüzünden hep ihtilâfa düşen bir yaratılıştadır. Bu yüzden insandan bahsedilirken “İnsan denen bilmece” diye geçer. Bilginin kaynağı bahsi yâni “Epistemoloji” başlı başına felsefenin konusu olmuştur. Felsefî ekoller de bu konuyu çoğalttıkça çoğaltmış, kimi aklı, kimi şüpheyi, kimi deneyi, kimi skolastisizmi (Hristiyanlığı), kimi pozitivizmi, kimi sezgiciliği, kimi faydacılığı, kimi spiritüalizm (rûhiyât) kim ide ateizmi veyâ materyalizmi savunmuştur. Gariptir ki bütün bu ekollere inanan bir sürü insan olmuştur. Bütün ekol sâhibi filozoflar en doğru fikrin kendilerine âit olduğunu iddiâ etmiştir. İnsan nüfûsu artıp yaşama şartları değiştikçe buna bağlı ihtiyaçlarda da artış görülmüş; dolayısıyla da kompleks bir hayâta geçilmiştir. İnsan tatminleri kolay bastırılan bir varlık değildir. Maddesi doysa rûhu doymaz, rûhu nefse muhâlefet etse, bu sefer nefis isyân eder. Nefis rûhu kendisine râm ederse ve akıl da eğer en az me’âd derecesinde ise ona mânî olmaya çalışır. Kısacası bir muammadır insan. İNSAN NE İSTER? Tuhaftır ama çoğu zaman insan ne istediğini de bilmez. Bu durumda insanı ya insan yapan veyâ insan boyutundan çıkaran genelde iki yol karşımıza çıkar. Birincisi doyumsuz bir zevk peşinden koşan ve “Dünyâya bir defa geldik, öyleyse bu hayâtı doyasıya yaşayalım!” diyen epiküryen (hazcı) zihniyet; bir başka kol da gerçeği arayan mütecessislerdir (araştıran). Hazcı zihin sâhiplerine “hedonik insan” tipi (hayvan-insan), ikinci kola ise aslâ tamâmına sâhip olmayacakları sırlı âlemi keşfetmeye çalışan romantik realistler diyebiliriz. Hedonik insan yâni akl-ı sakîm sâhibi olan hayvan insanlar, hayvanlardan da daha aşağı olabilirler. Çünkü bunların kalpleri, gözleri, kulakları gerçeğe hep kapalıdır. Nitekim A’raf 179. âyette de “Bunların kalpleri vardır, ama onlarla kavrayamazlar, gözleri vardır, ama onlarla göremezler, kulakları vardır, ama onlarla işitemezler; işte onlar dört ayaklı hayvanlar gibidir, hattâ onlardan daha da şaşkındırlar” buyurur Rabb’imiz. Buyurun hayvan-insan târifi… İLİM GERÇEĞİ İlmî gerçeği aramak isteyen insanlara genel olarak tâlib-i ulûm (ilim isteyen) denilmiştir. İlim erbâbı, boyutu sonsuz olan ilmin bölüm bölüm künhüne vâkıf olmak için çok çaba sarf etmişlerdir. Başlangıç dönemi filozofları her konuda ilim sâhibi olma iddiasıyla derûnî hatlar çizmelerine rağmen bu konuda aslâ tam başarılı olamamışlardır. Matematiği esas alan ve kozmografyaya âit bir sürü bilgiler veren filozofların bu derûnî bilgileri, aslâ kabullenmedikleri peygamberlerden duyduklarına şüphe yoktur. Çünkü her peygambere ilâhî bilgiler (ledünnî) ve kozmik (âlem) bilgileri verilmiştir. İlim tam anlamıyla çok bilinmeyenli denklem gibidir. Rabb’imizin bir sıfatı olduğu için halîfesi olan kullarına bu sıfattan ikramda bulunmuştur. Cenâb-ı zü’l-celâl o gün düşünülmesi bile mümkün olmayan muammâ kabilinden bâzı gerçekleri insan için yarattığını beyân etmiştir. Nahl Sûresi 12. âyette (Allâhü te’âlâ) “Sonra geceyi ve gündüzü, güneşle ayı sizin hizmetinize verdi. Bütün yıldızlar da onun emrine boyun eğmişlerdir. Şüphe yok ki aklını kullanan bir toplum için (bunda) nice ibretler, deliller vardır” buyurmaktadır. Zümer Sûresi 9. âyet’te de mealen “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Hiç şüphesiz akıl sâhipleri bunu idrâk edip anlar.” buyurulmaktadır. İnsan gördüğü şeyi derinliğine incelemek, görmediğini de şüphelerle kurcalamak ister. İnsanın fıtratında bu vardır. Rabb’imiz kullarını en iyi tanıyan olduğu için zayıf yaratılan kullarına tatmîn olacağı bilgileri sübûtî sıfatlarından yeteri kadar ihsan buyurmuştur. Nisâ Sûresi 28. âyette “Allâh sizin yükünüzü hafifletmeyi diler, insan zayıf olarak yaratılmıştır” buyurur. İlim dediğimiz hazîne onun sâhibine âittir. İnsan bu hazînenin hepsine sâhip olmak isterse zayıf olduğu için bu yükün altında ezilir. Hakîkî İslâm âlimleri, ilmin, Rabb’i anlamada en iyi yolun bu olduğunu bildikleri için onun tahsîline her şeyden çok........

© Türkiye