ALATURKA MÜZİK YASAKLANIYOR… |
* Yakın arkadaşlarından Nuri Conker, sanat müziğinin radyolarda çalınmasını yasak eden reisicumhura “Ele verir talkını kendi yutar salkımı” diye takılmıştı. Öteden beri her 10 Kasım ve benzeri günlerde radyolar ve televizyonlar birbiriyle yarışırcasına onun sevdiği şarkılar hakkında program neşrederler. Eskiden o devri yaşamış olanlarla mülakat yapar, kendisinin Türk sanat müziğini ne kadar sevdiğini, hatta kendisinin de eşlik ettiğini anlata anlata bitiremezler. Hatta bu şarkılar o isimle albüm bile yapılıp satılır. Bunlar o devirde zaten musikiye meraklı hemen herkesin tutup dinlediği eserlerdi. Ama bu devir dünyada benzersiz bir yasağa şahit olmuştur. İrtica musikisi Halifeliğin kaldırılması üzerine İstanbul’daki mızıka-ı hümayun Ankara’ya geçirildi ve reisicumhura bağlandı. Reisicumhurluk bünyesinde bir de Hafız Yaşar’ın riyaset ettiği incesaz takımı vardı. Orta mekteplerde Garp musikisi öğretecek öğretmenleri yetiştirmek üzere Musiki Muallim Mektebi kuruldu. Yurt dışına Garp müziği tahsili için talebeler yollandı. 22/IX/1925’te İzmit’ten Mudanya’ya gemiyle açılan reisicumhura, 10. Yıl Marşı bestekârı Cemal Reşid (Rey) ve arkadaşları bir oda müziği konseri verdi, ama yemek gürültüleri arasında güme gitti. Cemal Reşit, reisicumhurun müzikte fazla bilgisi olmadığı ve klasik Batı müziğine alaka duymadığı kanaatine vardı. Arada incesaz takımı çaldı. Mamafih gecenin ileri saatlerinde orkestra piyanistine tango ve fokstrotlar çaldırıp sabaha kadar dans etti. 1926’da Darülelhân (Konservatuar) belediyeye bağlandı ve Şark musikisi (millî müzik) şubesi kapatıldı. Türk müziği devlet konservatuarı 1976’da tekrar açılacaktır. Bu işin organizatörlerinden Sanayi-i Nefise (Güzel Sanatlar) Encümeni azası İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu 1934’te, “Alaturka musiki irtica (gericilik) musikisidir, ona müdahale etmek lazımdı” demiştir. Bizans’tan kalma? Zamanın reisicumhuru, 1928 senesi bir ağustos gecesi Sarayburnu Park Gazinosu'nda Cumhuriyet Halk Fırkası bir konser tertiplemişti. Evvela caz band sahne aldı. Sonra Mısırlı muganniye (şarkıcı) Münire Mehdiye Arapça şarkılar söyledi. Ardından Eyyubi Mustafa Sunar riyasetinde Eyüp Musiki Cemiyeti Kürdilihicazkâr faslı geçti. Nihayet reisicumhur, “Bu gece, burada, güzel bir tesadüf eseri olarak Şark’ın en mümtaz iki musiki heyetini dinledim. Fakat, benim Türk hissiyatım üzerinde artık bu basit musiki, Türk’ün çok münkeşif (gelişmiş) ruh ve hissini tatmine kâfi gelmez. Şimdi karşıda medeni dünyanın musikisi de işitildi. Bu ana kadar Şark musikisi denilen terennümler karşısında kansız gibi görünen halk, derhal harekete ve faaliyete geçti” diyerek Türk musikisinin ipini çekmiştir. İki sene sonra 21-24 Mart 1930 tarihleri arasında Vossische Zeitung muhabiri Emil Ludwig’e verdiği röportajda, Şark müziğinin Bizans’tan kalma olduğunu ve gerçek Türk müziğinin Anadolu halkından işitilebileceğini söyleyerek Ziya Gökalp’in iddiasını tekrar etti ve “Batı musikiciliğinin” alınmakta olduğu haberini verdi. Kültür tasfiyesi 1924’ten beri çalınan Ali Rıfat Bey’in Acemaşiran makamındaki İstiklal Marşı bestesi, çetrefil güfteye fevkalade uyduğu hâlde terk edilerek, yerine mızıka-ı hümayun şefi Zeki Üngör’ün alafranga tarzındaki bestesi, güfte prozodisine aldırmaksızın kabul edildi. Almanya’dan gelen bestekârlar Zuckmayer ve Hindemith’den çok sesli bir müzik meydana getirmeleri istendi. Macar besteci Bela Bartok, hükûmetin davetiyle 1926-1929 arasında Anadolu’ya gelerek, millî havaları tespit etti. Bunların Garp müziğine adaptesi talep edildi. Bazıları bu faaliyetlerini biraz mübalağa ile “musiki inkılabı” olarak vasıflandırmıştır. 1934 Haziran ayında İran Şahı’nın gelişi şerefine reisicumhurun siparişi üzerine Adnan Saygun tarafından bestelenen Özsoy operası temsil olundu. M. Kemal, 1913’te Sofya’da ateşemiliter iken operaya gitmiş, orada kadınlı erkekli grupların eğlencesine hayran kalmıştı. Mamafih kendisinin ne Şark ne de Garp musikisine alakası olmadığı, eğlence olarak dinlediği bilinmektedir. Falih Rıfkı Atay, “Kafaca Batı musikisine inanmış, zevkçe alaturkaya bağlı kalmıştı” der. (Çankaya) Hâlbuki arkadaşlarından Kazım Karabekir keman çalar, besteler yapardı. İsmet İnönü Batı müziğine düşkündü, ileri yaşında viyolonsel çalmayı öğrenmişti. Sevan Nişanyan, “Batı müziğinin radyoda mecburi kılınması, bu müziğe ait........