Donald Trump kendisinin bile inanamadığı ölçüde büyük bir başarıya imza attı. Trump rakibi Kamala Harris’e ABD çapında 4,5 milyon oy fark atarken, Cumhuriyetçi Parti, Senato’da çoğunluğu ele geçirdi. Temsilciler Meclisi seçim sonuçları henüz kesinleşmese de Cumhuriyetçiler orada da çoğunlukta olacaklar gibi görünüyor. Bu ABD siyaseti açısından mutlak iktidar demek. Parti disiplini kavramının geçerli olmadığı ABD’de tüm Cumhuriyetçi milletvekillerinin Trump’ın her kararının arkasında olacağı garantisi yoksa da atacağı adımlarda Demokratları ikna etmek için fazlaca çaba göstermeyecek. Donald Trump seçmenlere ekonomi, göçmenler, güvenlik ve muhafazakârlıkla ilgili verdiği sözlerle zafere yürüdü. Bu alanlarda yapacaklarının elbette dış politikaya da yansımaları olacak. Ama bir de doğrudan dış politikayla ilgili hedefleri var. Trump’ın “büyük stratejisi” olarak nitelendirilebilecek bu hedeflerin tamamı Türk dış politikası için de önemli sonuçlar doğurmaya aday. Girdiği üç seçimde kullandığı dile ve 4 yıllık ilk başkanlığı sırasında aldığı kararlara bakıldığında Trump’a göre, “ABD’yi Yeniden Büyük Yapmanın” önündeki en büyük engel Çin’dir. Çin’in daha fazla güçlenmesinin önüne geçmek gereklidir. Çin’in dostları azaltılmalı, rakipleri artırılmalıdır. Trump’ın Büyük Stratejisi’nde, Çin liderliğinde güçlü ve dünyaya söz dinleten -ya da Batı hegemonyasına karşı olanlara bir umut olan- BRICS’e yer yoktur. Henüz kurumsallaşmamışken ve üyeleri arasındaki siyasi-ekonomik problemleri tamamen ortadan kaldıramamışken bu oluşumun büyümesinin durdurulması gerekir. Bu hedefine ulaşabilmek için Trump, evvelemirde Rusya ile Çin arasındaki yakınlaşmanın önüne geçmek istiyor. Ukrayna Savaşı’nın öncesinden başlayarak ABD ve AB ülkelerinin Rusya’ya karşı takındıkları sert tutum ve bu ülkeye uyguladıkları........