ABD başkanlık seçimine üç hafta kaldı. Amerikan basınında Filistin’de süregiden soykırım ve İsrail-İran gerginliği çok az yer buluyor. Ukrayna meselesi ise epeydir gündemden düştü. Amerikalılar başkanlık seçimine odaklanmış durumdalar. Bir de büyük yıkıma yol açan kasırgalara. Başkan Joe Biden’ın Demokrat Parti’nin ileri gelenleri tarafından adaylıktan çekilmeye zorlanmasının ardından aday olan Başkan Yardımcısı Kamala Harris, basının ve Holywood’un güçlü desteğiyle kampanyasına çok hızlı başlamıştı. Eski Başkan Trump’ı “şeytanlaştıran”, Biden’ın yardımcısı Harris’i ise “her derde deva gösteren” birçok medya kuruluşu özellikle 10 Eylül’deki Harris-Trump televizyon münazarası sonrasında Harris’i erkenden seçimin galibi ilan etmişti. Ama aradan geçen bir ay zarfında işler değişti. Harris başlangıçta yakaladığı ivmeyi kaybetmeye, Trump ise yükselmeye başladı. ABD seçim sisteminde ülkede en çok oyu alan değil, 538 kişilik seçmen kurulundan (electoral college) en az 270 oyu alan aday ipi göğüslüyor. Eyaletlerin seçmen kurulu içindeki ağırlığı nüfuslarına göre belirleniyor. Bir oy farkla da olsa bir eyalette oyların çoğunluğunu elde eden aday, o eyaletin seçmen kurulundaki tüm oylarını alıyor. 2016 seçiminde Hillary Clinton ile yarışan Donald Trump 306, rakibi ise 232 seçmen kurulu oyu almıştı. 2020 seçiminde ise durum tersine dönmüş, 306 oy alan Biden, 232 oy alan Trump’ı mağlup etmişti. 10 Ekim itibarıyla, ABD’de yapılan seçim anketlerinin ortalamasına göre Harris’in ülke çapındaki oy oranı I,3. Trump’a destek ise F,9. Geriye kalan oylar diğer partilere ve bağımsız adaylara gidiyor. İlk bakışta Harris’in az farkla da olsa seçimi........