Zam dönemi geliyor: Bereket musluğunu kendi elinizle kısmayın

İşverenlerin çalışanlara cömertçe zam yapmasının bereketi artırdığı ve rızkı çoğalttığı vurgulanırken, İstanbul Ticaret Odası'na yönelik önceki bir eleştiriye açıklık getirilmektedir.

Anadolu irfanımıza İslam inancımızın iğne oyası gibi işlemiş olduğu muazzam bir kabul vardır: “Her çocuk rızkıyla gelir.”

Bir baba düşünün; 100 birim geliri varken evladı dünyaya gelir. Zahirde bakarsanız, o 100 birimlik gelire bir boğaz daha eklenmiştir, payın azalması gerekir. Ama manevi matematik böyle işlemez. Allah, o sabinin rızkını babanın rızkına ekler, bir bakarsınız o 100 birim, 150 olmuş. Gören gözler bilir ki; o artan 50 birim babanın başarısı değil, masumun nasibidir. Baba burada sadece "aracı"dır, dağıtıcıdır.

Eğer o baba, “Çocuğumun masrafı çok” diyerek ondan kısarsa, aslında kendi gelir musluğunu kısmış olur. Çünkü Allahü teala, o rızkı o sabinin hürmetine göndermektedir.

Yıl sonu geldi, zam dönemindeyiz. Masamın başında bu hesabı yaparken zihnimde bir şimşek çaktı. Aynı ilahi kanun, işletmelerimiz ve çalışanlarımız için de geçerli olamaz mı?

Patronluk: Mülk sahibi mi, veznedar mı?

Biz işverenler, çoğunlukla kendimizi o paranın, o kârın mutlak sahibi sanıyoruz. Oysa unuttuğumuz bir hakikat var: Mülk Allah’ındır. Bizler sadece emanetçiyiz.

Eğer evdeki çocuğun rızkı babasının kazancının içine gizlenmişse; iş yerindeki çalışanın rızkı da patronun cirosunun içine gizlenmiştir. İşletmemizin kapısından giren o bereket, belki de depoda çalışan o gariban kardeşimizin, çayımızı getiren ablamızın, gece yarılarına kadar kod yazan gencimizin rızkıdır. Allah, onların rızkını bizim elimizle göndermeyi murad etmiştir. Biz patronlar, Hak katında birer “veznedar” hükmündeyiz.

Şimdi biz kalkıp, “Ekonomik şartlar zor, enflasyon yüksek, piyasa durgun” bahanelerine sığınarak; çalışanımızın hak ettiği, onu bu hayat pahalılığında ezdirmeyecek olan zammı vermezsek ne........

© Türkiye