Sanayiden kafeye, kafeden nereye? |
Aileden sanayici, İkitelli’de orta büyüklükte bir fabrikası bulunan, 60’dan fazla çalışanı olan bir sanayici kardeşim var. Geçtiğimiz aylarda bir kafe zincirinin bayiliğini aldı ve bir dükkân açtı. Bir akşam uğradım kafesine. İşler nasıl diye sordum. “Fabrikada işlerin tadı yok, burası güldürüyor bir tek” dedi. Oysa bizim tam tersine, önce üretime odaklanıp, sonra ürettiğimiz üründe katma değeri ve kilogram başı ihracat tutarını arttırmamız gerekmiyor muydu? AK Parti ilk yıllarında, Ali Babacanlı yıllarda doların 1-2 TL olduğu dönemde kuru çok ama çok düşük tutarak ithalat eksenli bir dönem yaşatıldı Türkiye’ye. Hatırlayınız. Telefonunun kablosu bozulan telefoncuya gitmekle uğraşmayıp Çinli siteden sipariş veriyordu. Çin Devleti de ihracata sübvansiyon sağlayıp Çin’den Türkiye’ye neredeyse kargoları bedavaya gönderiyordu. O dönemde ara üreticimizi kaybettik. Hangi yerli üretici bununla yarışabilirdi ki? Dayanamadılar. Pes ettiler. O yıllarda kendi güreşçimizin tek kolunu bağlayıp öyle çıkarmıştık rakibin karşısına. Bugün o kolu bağlı değil ama şimdi de “Parayı üretime yatırmak mantıksız!” dedirtiyoruz. Türk tüccarı, esnafı, girişimcisi, yatırımcısı bugün faizle imtihan ediliyor. Sürekli hesaplar yapılıyor, “parayı faize koysaydık şu kadar kazanırdık, üretimde onun yarısını bile kazanamadık” şeklinde. Faiz hassasiyeti olanları ise ikinci bir imtihan bekliyor. “Daha kolay para kazanabilirdik”. Evet, kazanabilirsiniz. Bugün rüzgâr bu yönden esiyor. Sanayiciyken kafeci olabilirsiniz. Ama birkaç yıl sonra, rüzgârın yönü değiştiğinde o zaman artık bir kafe işletmecisi olacaksınız ve kafe işletmecisiyken sanayici olmak öyle kolay değil. Diş macununu tüpten dışarı çıkarmak kolaydır da geri sokmak çok zordur. Bu dönemler geçecek, işler normale dönecek. Benim iddiam, tezim şu,........