Borç nasıl ödenir?
Birinci şirketimiz 200 milyon dolarlık borç batağında. Alacaklarını tahsil etmekte zorlanıyor. Kârlılık düşmüş, rekabet artmış. Piyasa oldukça kötü diyelim. Alacakları borçlarına yetmiyor. Ama patron çok azimli, çok inançlı, ekibi de kendisine ve o da ekibine çok inanıyor. İkinci şirketimizin borcu ise 20 milyon dolar. O da alacaklarını almakta zorlanıyor.
Yine kârlılık düşük, yine rekabet çok çetin. Ama ekibin patrona ve düzeleceklerine inancı zayıf. Patron ise depresif. Odasına kapanmış, kimseyle konuşmuyor. Şimdi size soru, bu şirketlerden birine yatırım yapacaksınız, hangisine yaparsınız, hangisinin düzlüğe çıkacağına daha çok inanırsınız? İnanç olmayınca nasıl rakamlar büyüyor, işler zorlaşıyor. İnanç olunca nasıl kolaylaşıyor. Öyle değil mi? Türkiye’nin durumuna bağlayalım konuyu. İnanç faktörünü eklediğimizde Türkiye’nin çözülemeyecek hiçbir sorunu yok. Ekonomi de düzelir. Paramız da değerlenir. Gücümüz de artar. Bölgede yaşanılanlardan sonra Türkiye bölgenin lideri hâline de gelir. Ama bunların olması için ülkenin ekseriyetinin buna inanması, buna kani olması gerekir. İnanç faktörünü çıkardığımızda da her yıl “oysa bir önceki yıl ne iyiymiş, kıymetini bilememişiz” der, dururuz. Şu anki seçim matematiğiyle zaten her dönem H’e R ya da I’a Q şeklinde karpuz gibi iki ayrı kutba bölünüp duruyoruz.
Bir hikâye var, çok severim. Genç adam köy meydanına, köy kahvesinin verandasına yaklaşmış. Sallanan sandalyede kestiren emmiye “Emmi buradan aşağı köye ne kadar sürede varırım?” diye sormuş. Emmiden ses yok. Tekrar sormuş. Ses yok. Tekrar sormuş, cevap gelmeyince “Eeh, bendeki şans işte sağır adama denk........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein
John Nosta
Rachel Marsden