menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Medya millîleşmeden millî güvenlik tam olamaz!..

11 1
yesterday

Türkiye'de medyanın tarihsel dış bağlantılar ve mevcut denetimsiz sermaye yapısı nedeniyle ulusal egemenlik sorunu yaşadığı, Batı'nın çifte standartlı fonlamasıyla bu durumun derinleştiği ve çözüm olarak medya sermayesinin millîleştirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.

Türkiye’de medya tartışması uzun yıllardır “basın özgürlüğü” eksenine sıkıştırılıyor. Oysa mesele, ne yalnızca ifade özgürlüğüdür ne de medya ekonomisinin sürdürülebilirliği. Bugün karşı karşıya olduğumuz tablo, çok daha derin bir soruna, doğrudan Türkiye’nin medya egemenliği meselesine işaret ediyor.

Bu kırılganlığın kökeni bugünün siyasi veya ekonomik şartlarına indirgenemez. Türkiye’de basın tarihi daha ilk adımlarında dış nüfuzun gölgesinde şekillendi. 1795’te Fransız elçiliğinin çıkardığı Bulletin de Nouvelles, Osmanlı’daki ilk süreli yayındı. Ardından İngiliz desteğiyle Ceride-i Havadis (1840), Fransız sermayesiyle Le Moniteur Ottoman (1850) yayımlandı. Yani Osmanlı’da medya, yerli bir kültürün değil, büyük güçlerin rekabetinin ürünüydü. Cumhuriyet bu mirası devraldı; 2000’li yıllarda ise küresel sermaye, dijitalleşme ve teknolojik dönüşümle bu yapı daha da karmaşık bir hâle geldi. Bugün yaşanan yapısal sorunların arka planında, medyanın tarihsel olarak dış bağlantılarla şekillenmiş olması yatıyor.

Bugün medya sahipliğinin arka planı hâlâ şeffaf değildir. Ekonomik olarak güçlü görünen bazı kuruluşlar, aslında farklı çıkar odaklarının kurduğu gevşek ağlarla ayakta duruyor. Bu boşluk, doğal olarak şu yapılara açık bir zemin oluşturuyor:

"Cemaat" ağları,

Kaçak veya kayıt dışı sermaye,

Dış merkezli yapıların uzantıları,

Terör örgütleriyle irtibatlı gruplar,

Avrupa fonlu medya-STK hatları,

Siyasi manipülasyon........

© Türkiye