Dr. Mehmet Can Türk dünyasındaki Müslümanların cehalet ve taassup yüzünden Rus sömürüsüne maruz kaldığını zanneden bazı kişiler, çeşitli arayış içerisine girdiler. 19. asırdan itibaren görülmeye başlayan ‘Ceditçilik’ (reform) hareketinin mensupları İslam’ı ve mevcut geleneği içinde bulundukları zaman diliminde yeniden değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorlardı. Oysaki eğitim zamanın şartlarına göre çeşitli değişikliğe uğrayabilir ama bunu din için söylemek mümkün değildir. İslam’da reform isteyen Ceditçiler şunlardan teşekkül ediyordu: Şehabettin Mercani, Rızaeddin b. Fahreddin, İsmail Gaspıralı, Yusuf Akçura, Musa Carullah Bigiyev, Sadri Maksudi Arsal ve Zeki Velidi Togan. Bunlara karşı çıkıp eski düzeni korumaya çalışanlara da “Kadîmci” ismi veriliyordu. İsmail Gaspıralı’nın fikirleri zamanla bütün Türk dünyasına yayıldı. Türkistan “Türklerin yurdu” anlamına gelmektedir. Bu coğrafyanın dünya Türklüğünün beşiği olduğu yerli ve yabancı ilim- fikir adamları tarafından kabul edilmektedir. Geçtiğimiz asırda Ruslar tarafından işgal edilen Orta Asya’daki bölgede bugün Türk kavmi olan; Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen ve Uygurlar yaşamaktadır. XIX-XX. asırlar arasında Türkistan felaket, facia ve ciddi bir buhranla karşı karşıya kaldı. Sosyal ve kültürel yönden büyük bir tahribata uğratıldı. Binlerce masum insan katledilerek yüz binlercesi başka coğrafyalara sürgüne zorlandı. Yersiz ve yurtsuz kalan Türkistanlılar yabancı memleketlerde vatan hasreti ile yanıp tutuşarak ahirete irtihal etti.
TÜRKİSTAN’DA DOĞANKÜLTÜR, SÜRATLE YAYILIYORDU
Herkeste hayranlık uyandıran, Türkistan bölgesinde doğan bozkır kültürü taşıdığı beşerî değerler sebebiyle süratle etrafa yayılarak kısa zamanda doğuda Moğolları ve Kuzey Çinlileri; batıda ise Hint-Avrupalıları tesiri altına aldı. 8. asırda Türkistan’da İslam’ın yayılmaya başlamasıyla birlikte Müslüman Araplar bu bölgeye “Bilâd-ı Türk” (Türk yurdu) ismini verdiler. Ruslar ise 1716’dan itibaren bu gücün önünü kesmek, sahip oldukları yer altı kaynaklarını ele geçirerek stratejik üstünlüğe sahip lokasyonundan istifade etmek için gözünü iyice Türkistan’a dikti. Başlattıkları işgal siyaseti sonucunda 1834’te bozkır vilayetlerinin bir kısmına hâkim oldu. 1853’lü yıllarda Türkistan Hanlıkları ile Rusya arasındaki mücadele şiddetlendi. 1865’li yıllara gelindiğinde Rus güçleri Ural Nehri’ni geçerek, Aral, Balkaş, Issık Gölü çevresi ile Taşkent’e yakın toprakları ele geçirdi. O devri Hive Hanı Ebu'l-Gazi Bahadır Han şöyle anlatıyor: “Ruslar halktan bin kişiyi öldürdüler. Kız ve erkekleri esir aldılar. Arabalarına iyi malları yüklediler. Kilim, kaftan, döşek, yatak gibi şeylerin hepsini ateşe verdiler. Bunları yapmaları tam yedi gün sürdü. Ondan sonra nehir kıyısına yöneldiler. Hendek kazarak iki gün savaştılar. Halkın içtiği suları bitirdiler. Ruslar kan içmeye başladılar.” (Tsentralniy gosudarstvenniy voennno-istoriçeskiy arxiv TsGVİA, F.VUA,d. 1825,1-9) Ruslar bu vahşi uygulamalar ile Türkistan coğrafyasının büyük bir kısmına hâkim oldu. Buhara ve Hive Hanlıkları iç işlerinde serbest, dış işlerinde Rusya’ya bağlı “vasal” bir devlet hâline dönüştürüldü. Türkistan ve Step Genel Valiliği adı altında iki idari birime ayrıldı.
TÜRKLER DEVAMLI AŞAĞILANDI
Çarlık Rusya’sında büyük bir Türk düşmanlığı başladı. Halk rejimin her türlü baskı ve zulmüne maruz kaldı. Emperyalist Ruslar, işgal ettikleri toprakları elde tutabilmek için kendi halklarını bu bölgelere getirip yerleştirdi. Toprakların en mümbit olanlarını onlara........