Numan Aydoğan Ünal İhlas Vakfı Türk Dünyası Koordinatörü Sovyetler zamanında Türkistan’daki camiler, medreseler ve türbeler âdeta harabeydi. Hiçbir tamir, restorasyon yapılmıyordu. Altyapı, yol, kaliteli sosyal tesisler yoktu. Dr. Emel Esin ise kocası Seyfullah Esin’le çok zor şartlarda Türkistan’ı gezebildi. Seyahat esnasında Türkistan’ın Türk mimari ve sanat eserlerini inceleyip çalışmalarını kitaplaştırdı. 1902’de Türkistan’da iki yüzden fazla medrese vardı. Bu medreselerde verilen tahsilin kalitesine, oralardan mezun olan kimselerin Şark kültürüne ait derin bilgisi şahittir. Rus harflerinin kabulünün, Müslüman-Türk kültürüne büyük zararı olmuştur. Türkistan halkının yaşayış tarzı Anadolu halkına çok benzer.
HEYTGAH CAMİAta yurdumuz Türkistan hakkında Osmanlılar zamanında, mesafenin uzak olmasından dolayı çok fazla ilmî araştırma ve çalışma yapılamadı. 20. asırda ise bütün Türkistan, komünizm esareti altında idi. Türkiye’den Türkistan’a, oradan Türkiye’ye gidip gelmek, araştırma yapmak hemen hemen imkânsızdı. Türkistan’ın tarihi, medeniyeti ve sosyal hayatı ile alakalı hiçbir bilgimiz yoktu. 1990’lı yıllarda Sovyetlerin dağılmasından sonra Türkistan’ın kapıları açıldı; yeni Türk devletleri kuruldu; vizeler kalktı, karşılıklı kültürel, turistik ve ticari seyahatler başladı. Türk kültür ve sanat tarihçisi merhume Dr. Emel Esin, hem bir diplomat kızı hem de bir diplomat hanımı olduğundan, babası ve kocasının vazifeleri dolayısıyla birçok ülkeyi gördü. Sovyet rejiminin en şiddetli hüküm sürdüğü bir zamanda, Türkistan ile ilgili ilk ciddi çalışmayı yaptı. 1955 Mayıs ayında, kocasının Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi olarak bulunduğu sırada, diplomat olmalarına rağmen, çok büyük zorluklarla vize alıp, eşi ile Türkistan’a 15 günlük bir seyahat yaptı. Taşkent, Semerkant, Buhara, Hive ve Yesi’de araştırmalarda bulundu. Sovyetler zamanında Türkistan’daki camiler, medreseler ve türbeler âdeta harabeydi. Hiçbir tamir, restorasyon yapılmıyordu. Altyapı, yol, kaliteli sosyal tesisler yoktu. Dr. Esin, kocası Seyfullah Esin’le çok zor şartlarda Türkistan’ı gezebildi. Türbeleri ziyaret etmek, fotoğraf çekmek yasaktı, bu sebeple tarihî eserleri karakalemle çizdi. Seyahat esnasında Türkistan’ın sosyal hayatını, Türk mimari ve sanat eserlerini inceledi. Çalışmalarını “Türkistan Seyahatnamesi” adıyla kitaplaştırdı. Dr. Emel Esin’in Türkistan Türklerinin sosyal hayatı ve mimari eserleriyle ilgili bazı tespitlerini aşağıda özetliyoruz:
TÜRKLERE İLGİ VE SEVGİ:
Türkistanlılar, Dr. Emel Esin ve kocasına yakın sevgi ve alaka gösteriyor; Türk halkını ve Türkiye’yi çok merak ederek çeşitli sualler soruyorlar: “Sizinle anamız bir, atamız bir; Türk Halkı hemisi Müslüman mıdır?”, “Türk mekteplerinde balalar Türkçe mi okur, ecnebi tilinden mi?”, “Türkiye’de teknika nicedir?”, “Nazım Hikmet’i Türkiye’de nasıl bir kişi bilirsiniz?..” Bir Tatar gencinin de babası çok hastaymış; “İstanbullulara rastladığımın haberini babama götürsem, belki sevincinden iyileşir” deyince, “Babanız nerededir?” sorusuna Tatar genci “Kazan”da diyor. Bir Özbek genci de: “Nazım Hikmet’in Türkiye hakkında söyledikleri doğru mu; Türk’ün Yüreği adlı filmde gördüklerimiz hakikat midir?” diye soruyor. Bir tiyatro salonunda Özbekler, Kazaklar, Kırgızlar, Tatar ve Başkurtlar etraflarına toplanıyor; birtakım telaffuz farklılıklarına rağmen, hep birbirlerini anladıklarının farkına varan bir Özbek genci: “Hemisi Muhammed tili” diyor. Dr. Emel Esin: “Türkistan dili, Türkçenin Şark lehçesidir. Bizim Türkçeye çok benzer. Türkistan’da Türkçeye Türkçe denildiği gibi Ana-ata tili, Muhammed tili denildiğini de........