menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Demografik dengemiz böyle bozuldu

16 2
21.12.2025

Av. Ramazan Erem'e göre, Türkiye'nin nüfusu 1963'ten itibaren küresel aktörlerin dayattığı "anti-natalist politika" ve aile planlaması uygulamalarıyla planlı olarak azaltılmış olup, düşen doğurganlık hızı ülkenin geleceği için ciddi risk oluşturmaktadır.

Av. Ramazan Erem

Türkiye’de global aktörlerin empoze ettikleri aile planlaması teorisinin hayata geçirilmesi neticesinde nüfusumuz planlı olarak azaltılmıştır. 1963 yılından itibaren küresel telkinlerin etkisi altında kalınarak "anti natalist politika" olarak nitelendirilen doğum kontrolü anlayışı benimsenmiştir. Küresel aktörler Soğuk Savaş döneminde yardımsever gibi davranarak planlarını hayata geçirmeyi başarmışlardır.

Problemin kaynaklarını daha iyi tahlil edilebilmek ve soruna etki eden olayların perde arkasındaki gerçeği doğru okuyabilmek için biraz geriye gitmekte fayda bulunmaktadır. Sosyologlar İkinci Dünya Savaşından sonra sıcak savaş döneminin sona erdiğini düşünerek ilgilerini demografik değişmelerle, ekonomik aktivite arasındaki ilişkiler üzerinde yoğunlaştırmaya başlamışlardır. Örneğin İngiliz ekonomist ve demograf kimliği ile bilinen Thomas Robert Malthus’un Malthusçuluk olarak bilinen “Nüfus Üzerinde Deneme” adlı eserlerinde ileri sürdüğü “nüfus artış hızı (geometrik olarak artar) ile tarım büyüme hızı (sadece aritmetik olarak artar) arasında bir uyumsuzluk olduğu” teorisi ile W. Arthur Lewis'in 1954 yılında yayımladığı “Sınırsız İşgücü Arzıyla Ekonomik Kalkınma” adlı eserinde ileri sürdüğü “geçimlik sektörler” olarak tanımlanan sözde fakirlikten kurtulmanın yollarını arayan “Ekonomik Büyüme Teorisi” rol model olarak gündeme alınmıştır.

Global ölçekte yapılan bu çalışmalar neticesinde, “Aile Planlaması” kavramı gündeme getirilerek, az gelişmiş ülkelere yardım adı altında yapılan empoze çalışmaları ile doğum kontrol tedbirlerini hayata geçirmeyi başarmışlardır. 20. ve 21. yüzyılda doğum kontrolü ve kürtajın dünya nüfusunu yaklaşık 5,5 milyar azalttığı tespitleri konuyu anlamak bakımından etkili bir örnek oluşturmaktadır. Ülkemizde de durum farklı olamamış, küresel aktörlerin empoze ettikleri aile planlaması teorisinin hayata geçirilmesi neticesinde nüfusumuz planlı olarak azaltılmıştır. Türkiye’de 1955-1960 yılları arasında nüfusumuz tarihinin en yüksek nüfus artış hızına ulaşmıştır. Ancak 1963 yılından itibaren küresel telkinlerin etkisi altında kalınarak "anti natalist politika" olarak nitelendirilen nüfuzu azalmayı önceleyen doğum kontrolü anlayışı benimsenmiştir.

“HAYIRSEVERLİK” MASKESİ!

Küresel aktörler Soğuk Savaş döneminde yardımsever gibi davranarak planlarını hayata geçirmeyi başarmışlardır. “Hayırseverlik” maskesi altında yürüttükleri çalışmalarla az gelişmiş ülkelerin sosyoekonomik ve siyasi politikalarını belirlemişlerdir. Örneğin 1913 yılında kurulan Rockefeller Vakfı, geliştirdiği “bilimsel hayırseverlik” yaklaşımı ile birçok ülkenin kamu politikası geliştirmesi sürecinde önemli bir rol oynamış, İkinci Dünya Savaşı sonrası, nüfus planlaması ve tarımsal üretim artışı stratejilerini hayata geçirmek amacı ile çeşitli ülkelerde nüfus araştırma merkezi kurarak, üçüncü dünya ülkelerinde tarımı metalaştırma ve nüfus planlaması yoluyla da nüfus sorunu ve gıda arzını güvence altına almayı hedeflemiştir. Rockefeller Vakfı’nın 1950 sonrası Türkiye’de tıbbi eğitim, nüfus kontrolü ve tarım politikalarının dönüşümünde oynadığı rolün etkileri nüfus planlaması olarak karşımıza çıkmaktadır. Nüfus ve Tarım Politikalarında Rockefeller etkisi, hayırseverliğin ötesi global bir plan olarak devreye sokulmuştur. Küresel aktörler ülkeleri sosyoekonomik ve kültürel yapılarını gözeterek gruplara ayırmışlardır. Örneğin Türkiye küçük aileyi norm olarak kabul eden, etkili gebeliği önleyici yöntemleri bilmeyen veya kullanmak için yeterince imkânları bulamayan ailelerin çoğunlukta olduğu bir ülke olarak sınıflandırılmıştır. Sonrasında aile planlaması programı ile doğum kontrol tedbirlerinin uygulanması telkin ve tavsiye dilmiştir. Küresel telkin ve tavsiyelerin tesiri ile 1950'den sonra nüfus artış hızını yükseltmeye yönelik politikalar yerini "Yeni-Malthus'culuk” diye adlandırılan nüfus planlaması politikalarına bırakmaya başlamıştır. Devlet Planlama Teşkilatı tarafından 1962 yılında hazırlanan Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planında; “Nüfus artış hızı gittikçe büyümektedir. Bu durum iktisadi gelişme çabalarını kösteklemektedir” denilerek ülkenin kalkınması için nüfus artışının azaltılması gerektiği tavsiye edilmiştir. Bu raporun TBMM’de görüşülmesi sırasında yüksek doğurganlık hızının düşürülmesi için NATO ve OECD'den ülkemize baskılar yapıldığı, Türkiye'nin yıllık nüfus artış hızını yavaşlatması gerektiğine dair yönlendirici konuşmalar yapılarak, nüfus planlaması çalışmalarına hız verilmiştir. 1963 yılından sonra anti-natalist politikanın başarıya ulaşması için hangi adımlar atılmıştır? Öncelikle etkili bir doğum kontrol propagandası yapılmıştır. Rockefeller’ın kurduğu “Nüfus Konseyi”........

© Türkiye