Maalesef her şeyi sadece siyah ve beyaz olarak tartışıyor, grinin tonlarına geçemiyoruz. Maden ve çevre gibi mesela. "Ya maden ya yeşil" diyoruz âdeta. İkisinin bir arada olması imkânsızmış gibi... Geçtiğimiz dönemlerde İstanbul Maden İhracatçıları Birliği ile birlikte İtalya'ya bir seyahat yaptık ve maden sahaları ile zeytinliklerin bir arada olduğu birçok bölgeyi ziyaret ettik. Arada 1 metre bile mesafe yok; yan yana... Bütün tedbirler alınmış, atıklarının bertaraf edilmesi sağlanmış ve maden çıkarılmaya devam ediyor. Bizde ise 'maden' denildiğinde ayağa kalkan bir kesim var. Diyeceksiniz ki, bilgi eksikliğinden kaynaklanan karşı duruş vardır. Evet, kesinlikle öyle. Fakat 'anlatalım' diyen işletmeciler, bırakın çevre kuruluşlarıyla görüşmeyi, randevu alamadıklarını, randevu için taleplerine 'hayır' demek için bile cevap verilmediğini söylüyor. Hâlbuki iletişim her şeydir; özellikle günümüzde. Evet, tabii ki doğaya, toprağımıza zarar veren şeye hep birlikte karşı duralım ama "Doğaya zarar vermiyoruz, bizi dinleyin" diye çırpınan madencileri dinleyelim, zenginlikleri yer üstüne çıkaralım ve bunu yaparken de en doğrusunun yapılmasına destek verelim. Evet, çok zenginiz. Deyim yerindeyse, bir servetin üzerinde oturuyoruz ama servetin büyüklüğünden haberimiz yok. Çünkü birçok rezerv bulunmadı bile. Mesela dünyanın en zengin varlıklarının bulunduğu bereketli hilal tarafı yeni kazılıyor. Çünkü yaklaşık 50 yıldır terör var. Bırakın toprağın altını kazmayı, toprağın üzerindeki........