Güney Azerbaycan’dan, Türk’ün gönlüne: Abdülkadir Geylânî

Türk insanı asırlardır zor anlarında “Yetiş ya Gavs-ülÂzam!” (Yetiş en büyük manevi yardımcımız!) diyerek manevi bir yardım dileğinde bulunur. Bu feryada konu olan Gavs-ülÂzam, 11. yüzyılın sonunda Güney Azerbaycan topraklarında dünyaya gelen Abdülkadir Geylânî Hazretleridir. Bugün yalnız Anadolu’da değil, Türkistan’dan Afrika içlerine uzanan geniş bir coğrafyada Geylânî Hazretleri’nin ismi saygıyla yâd edilmektedir. Bununla birlikte O, Türk milletinin gönlünde taht kurmuş evliyaların belki de en başta gelenidir.

1070’lerin sonunda Hazar Denizi’nin güneybatısındaki Geylan yöresinde (Güney Azerbaycan) doğan Abdülkadir Geylânî, küçük yaşlardan itibaren ilme ve maneviyata meyilli bir evlat olarak dikkat çekti. Annesinin Hz. Hüseyin, babasının Hz. Hasan soyundan geldiği bu mübarek zat, hem Peygamberimizin (s.a.v.) torunu olmanın şerefini taşıyor hem de Türk kültürünün zenginliğiyle iç içe büyüyordu. O dönemde bölge Selçuklu Türklerinin etki alanındaydı ve Geylânî daha gençliğinde Türk-İslam dünyasının kültürüyle haşır neşir oldu.

Henüz 18 yaşındayken ilim öğrenme aşkıyla Bağdat’a gitti. Bağdat, o devirde ilim ve irfanın merkeziydi; Selçuklu Türk sultanlarının himayesinde ilim gelişiyordu. Abdülkadir Geylânî burada hadis, fıkıh, edebiyat ve tasavvuf alanlarında kendini yetiştirdi.

Abdülkadir Geylânî, ders halkaları ve vaazlarıyla kısa sürede Bağdat’ta büyük bir üne kavuştu. Açık havada verdiği bir vaazını dinlemek için Bağdat’a yetmiş bin kişi toplandı; kalabalığın en arkasındakiler bile onun gür sesini rahatlıkla işitebildi. Geylânî Hazretleri, engin dini bilgisi ve güçlü hitabetiyle insanların kalbine dokunuyor, onlara Kur’an ve sünnete uygun bir hayatın........

© Türkgün