Cudi’ye neden şiir yazmadık?
Hep batıya çevirmişiz yüzümüzü… Oysa sırtımızı döndüğümüz yerler de bizimdi, daha öteleri de…
Nasıl bir fırtınayla gelmişsek bu topraklara, hep batıya doğru sürmüşüz atlarımızı…
Ardımızda neyi bıraktık, kimi bıraktık diye hiç düşünmeden hep ileriye doğru atılmak bize çok şey kazandırmış olsa da geride bıraktıklarımızı unutmak da o derece kaybettirmiş bize(!)…
Hızla batıya doğru ilerlerken yolda durdurulsak ve sorsalardı bize “nereden gelip nereye gidersiniz?” diye, nasıl bir cevap verirdik acaba?...
Her halde Anadolu’yu Vatan yapmak için gidiyoruz derdik, İstanbul’u fethetmek için gidiyoruz derdik, Roma’ya ulaşacağız derdik, çil çil kubbeler serpmek için, gönüller fethetmek için gidiyoruz derdik, derdik de adım gibi biliyorum, “nereden geliyorsunuz” sorusuna cevap veremezdik…
Buna da “milli karakter” diyorlar; unutuyoruz işte…
***
Evet, güneşin doğduğu, hadi daha açık ifade edeyim güneşimizin doğduğu toprakları unutmuşuz, ihmal etmişiz asırlarca, yıllarca…
Çin Seddi önlerinden Viyana Kapılarına kadar süren bu yürüyüşün elbette bir manası, elbette bir hikmeti vardır, vardır ama bu mesafeleri alırken geçtiğimiz durakları ne yapacağız?...
Durak dedim ya, hani öyle beş dakika dinlenip geçtiğimiz yerlerden bahsetmiyorum. Yüzlerce, hatta binlerce yıl öncesinden bizim olan yerlerden söz ediyorum…
Şu anda o çok çok geride bıraktığımız, hatırlamak için neredeyse yirminci yüzyılı bulduğumuz Turan elleriyle kavuşmak üzereyiz ya hani, ya yanı başımızdaki unuttuklarımızı ne........
© Türkgün
visit website