Şikâyet kültürü ve eylemsizlik ikilemi |
Mustafa Nesim Sevinç
Ortadoğu’nun sosyolojik döngüsünü, Amin Maalouf’un, “Ortadoğu insanı, her şeye üzülen ama hiçbir şeyle ilgilenmeyen insanlardır…” sözü özetlerken, aynı zamanda bir Arap atasözünü de hatırlatıyor: “Şikâyet etmek, yemeğin yarısıdır.” Gerçekten de, Ortadoğu’da şikâyet etmeden bir gün geçirmek, kahvesiz sabaha uyanmak gibidir. Teknik olarak mümkün ama kimse neden denesin ki?
Peki, neden bu kadar çok şikâyet edip bu kadar az harekete geçiyoruz? Belki de şikâyet etmek, bölgedeki en istikrarlı “hobi”dir. 50 yıldır aynı konuları konuşuyoruz ama her seferinde sanki ilk kez keşfediyormuş gibi şaşırıyoruz. “Yine mi enflasyon? Vay be, hiç görmemiştim!”
Galiba, şikâyetin terapötik işlevi burada devreye giriyor: Derdini anlat, derdinden kurtul… ama aslında kurtulma. Maalouf’un dediği gibi, bizde şikâyet, çözüm aramaktan ziyade duygusal bir detoks gibidir. Örneğin:
· Lübnan’da bankalar hesapları dondurduğunda, insanların tepkisi: “Allah belalarını versin!” (Ardından aynı bankaların önünde sıraya girip döviz bozdurmaya devam.)
· Türkiye’de market fiyatlarına şikâyet ederken, bir yandan da sepete “indirimli” 5. paket makarnayı atıveririz. “Zam geldi ama ben de stratejimi geliştirdim!”
· Akademik ama komik bakışla: Psikoloji literatüründe buna “bilişsel çelişki” denir. Yani, “Her şey kötü” deyip aynı kötülüğe katkıda bulunmak. Sanki trafikte klakson çalıp durmakla trafiği çözeceğimize inanmak gibi.
Tarihsel travmada da durum farklı değil: “Dedem de anlatırdı, ben de anlatıyorum, torunum da anlatacak.”Maalouf’un “50 yıl aynı şeyi anlatır” sözü, Ortadoğu’nun “aile boyu şikâyet geleneği”ne işaret ediyor.
· Filistin-İsrail meselesi o kadar uzun sürdü ki, “Bizim zamanımızda işgal vardı” diye nostalji yapan dedeler bile çıktı.
· Irak’ta yolsuzluk o kadar normalleşti ki, “Bu hükümet hiç iş yapmıyor!” diyenler, bir önceki hükümeti özlerken buluyor kendini: “Eski kötüler, yeni kötülerden iyiydi.”
· Akademik ama mizahi bakışla: Antropologlar buna “nostaljik çaresizlik” diyebilir. Yani, “Eskiden daha kötüydük ama en azından alışıktık!”
Siyasi sistemlerde de durum benzer: “Değişim istiyoruz! (Ama çok da değil.)” Şikâyet etmekle yetinmemizin bir nedeni, “Değişim riskli, statüko rahat”........