Kaybolan Anlar |
Zaman… En adil dağıtılan, en eşit görünen kaynak. Her birimize aynı miktarda veriliyor; her gün yirmi dört saat. Ama ne garip ki, çoğumuz bu süreyi nasıl kullandığımızın farkında bile değiliz. Saatler hızla akıp gidiyor, günler birbirini kovalıyor, yıllar ise farkına varmadan elimizden süzülüyor. Çocukken bir yaz tatili sonsuz gibi gelirken, yetişkin olduğumuzda bir ay bile çabucak tükeniyor. Modern yaşam, zamanın farkında olmamızı engelleyen bir tempoyla örülmüş gibi.
Her gün planlar yapıyoruz, listeler hazırlıyoruz, hedefler koyuyoruz. Ama çoğu zaman, zamanın kendisi hedeflerimize yetişmek için yarışıyor. Telefon bildirimleri, e-postalar, toplantılar ve sosyal medya… Hepsi, zihnimizi ve dikkatimizi ele geçiriyor. Düşünme, durma, sadece “olma” anları giderek azalıyor. Biz yetişmeye çalışırken, zaman sessizce bizi geçip gidiyor.
Oysa zaman, durduğumuz anlarda anlam kazanır. Bir kahve fincanının buğusunu izlerken, kitap sayfalarını çevirirken, bir dostun gözlerinin içine bakarken… Bu anlar, zamanın en değerli hırsızlarını........