Bu bir teşekkür yazısı. Adı gibi parlayan bir mütevazi bir ışığa. Kayayı delen incir gibi güçlü, zarif ve dirençli bir yazara… Kaderi anne kız çemberinde çizilen her kadın için baba bir muammadır. Füruzan da babasını çok küçük yaşta kaybeder. Ve babasıyla ilgili annesinden yana cevapsız kalan soruların peşine düşer. Yani bir nevi köklerinin. O zamanlar insanların köklere inandığı yıllar. Ve sadakatle anlatmaya başlar…
İlkokuldan sonra okuyamaz. Onu sanat yetiştirir. Resim, tiyatro, sinema ve elbette edebiyat. Bir çelik manolya. Bolca hasetle muhatap olur. Ses etmez. Ne övgüye ne yergiye… Ece Ayhan der ki, öyküye saygınlık kazandırdın. Oysa ilk yapıtlarından sonra altı yıl eser yayınlamaz. Çünkü hazır değildir. Ve sonra el ele vermiş bir avuç yalnız çocuk gibi sıraladığı öykülerini çıkarır: Parasız Yatılı. Bu satırların yazarının da okuduğu ilk kitaplardan olur.
“Parasız Yatılı’nın coğrafyası, atlası çok geniş, bir semte, bir mahalleye sığmıyor. Türkiye’nin bütün kasabalarında, radyolarından eğitim bakanlığının güz öncesi bildirileri dinlenir. Anneler erkek çocuklarına ilk hazırlık olarak, eski paltolardan ceket yaparlar. Bilirsin, erkek ceketi terzi esnafının bile en zor dikişidir. Ama o kadınları kim ve ne yıldırabilir? İntihar bilmezler bile. Beş numara bir gaz lambası yakılır ve çalışılır. Kızlar ise, okumak için, kentlere daha yakın yerlerde doğmuş olmak zorundadırlar. Yoksa o şansları bile yitmiştir. Bilmedikleri dikişlere sıvanırlar sonunda. Şımarmayı zaten bilmezler. Hepsi çok ciddi küçük kadınlardır.”
Füruzan ‘küçük’ öykülerin........