ERNEST RENAN'NIN GÖZÜNDEN ANTAKYA

ERNEST RENAN’NIN GÖZÜNDEN ANTAKYA

Abbas Bilgili

Fransız oryantalisti, dilci, tarihçi ve edip Ernest Renan (1823-1892) Hıristiyanlık tarihi konusunda önemli çalışmalar yapmıştır. İslam dinine yönelik eleştirisi ise Namık Kemal’in önemli cevabı ile karşılaşmıştır. Namık Kemal, Fransız oryantaliste Renan Müdafaanamesi veya Renan Risalesi olarak anılan çalışması ile cevap vermişti. Ancak biz burada Renan’ın Antakya’dan bahseden bir çalışmasından bahsetmek istiyoruz. Renan’ın, Ortadoğu’ya yaptığı bir gezide Antakya’ya da geldiği ve iddiaya göre iyi karşılanmadığı da söylenmektedir.

Renan 1863-1883 yılları arasında sekiz ciltten oluşan Hıristiyanlığın Kökenlerinin Tarihçesi isimli çok önemli bir çalışma yapmıştı. İlk cildi İsa’nın Hayatı olan çalışmanın ikinci cildi Havariler adını taşımaktadır. Havariler’de İsa’nın ölümünden sonraki 33-45 yılları anlatılırken, Hıristiyanlık tarihinde önemli bir yer tutan Antakya’ya da havariler çerçevesinde yer verilmiştir.

İsa’nın ölümünden sonra Hıristiyanlığı yaymak için Kudüs ve çevresinde sıkıntı yaşayan havarilerden bazılarının Antakya’ya geldiği bilinmektedir. Ernest Renan da kitabında Antakya’ya gelen havarilerden bahsetmeden önce Antakya’nın o dönmedeki öneminden ve konumundan bahsetmeyi tercih etmiş.

Renan’a göre Doğu’nun metropolü olarak bilinen ve o dönemde Roma ve İskenderiye’den sonra dünyanın üçüncü büyük kenti Antakya, kısa sürede Kuzey Suriye’de Hıristiyanlığın merkezi olmuştu. Nüfusu yarım milyonu aşıyordu. Suriye’nin Roma valisinin ikamet ettiği ihtişamlı bir yerdi. Başlangıçta Selevkoslar tarafından yüksek bir ihtişama kavuşturulmuş ve arkasından Romalılar bunu devam ettirmişlerdi. Slevkoslar büyük şehirlere uyguladıkları gösterişli süslemeler konusunda Romalıları geride bırakmışlardı. Tapınaklar, su kemeleri, hamamlar bazilikalar, revaklarla çevrili (sütunlu) caddeler, heykellerle süslü kavşakları ile diğer şehirlerden daha simetrik ve düzenliydi. Dört sıra sütunlu bezeli bir ana cadde, ortasında geniş bir bulvar ve iki yanda üzeri örtülü iki geçitle birlikte, şehri bir baştan öbür başa beş kilometreden kat ediyordu. Antakya yalnızca büyük kamu binalarının dışında, başka şehirlerin çok azının sahip olduğu Yunan sanatının başyapıtlarına, hayranlık uyandıran heykellere, incelikli klasik eserlere de sahipti. Antakya kuruluşundan itibaren Helenistik bir şehir olmuştu. Makedonyalılar, aşağı Asi Nehri’nin bu bölgesine en canlı hatıralarını, inançlarını, dini uygulamalarını ve ülkelerinin isimlerini getirmişlerdi. Yunan mitolojisi burada adeta ikinci bir yurt edinmişti. Şehirde bu mitlerle bağlantılı olduğu iddia edilen çok sayıda “kutsal mekan” mevcuttu. Şehir, Apollon’a ve su perilerine tapınmanın işaretleriyle doluydu.

Şehirden sadece iki saat uzaklıktaki Daphne (bugünkü Harbiye) mevkii, büyüleyici efsaneleri çağrıştırıyordu. Mitolojik dağlar Berecyhnthe, Arvanda, İda, Olimpos dağlarının efsanelerini kopyalayarak ya da taklit ederek bu yeni topraklara taşıyorlardı. Ancak, bölgenin kadim inançları, özellikle de Kel Dağı’nın dini, bu mitolojilere bir nebze olsun ciddiyet katıyordu.

Antakya, dünyanın en........

© tarihistan.org