Cahit Kılıç: Demokrasi, Hukuk, Adalet ve Eşitlik: Kimin Görevi? |
Cahitkilic54@gmail.com
YAZI ARŞİVİ
Bu makale, hukukun üstünlüğü ile adaletin ve eşitliğin iç içe geçmiş doğasını sorgularken, felsefî temellerden tarihsel örneklere uzanan bir eleştirel çerçeve sunar. Yani, siyasî bir amacı yoktur; bir analizler manzumesidir.
Hukukun Üstünlüğü mü, Üstünlerin Hukuku mu?
Modern hukuk sistemlerinin temel iddiası hukukun üstünlüğüdür. Ancak bu ilke, pratikte sıkça üstünlerin hukukuna dönüşür. Yasalar, eğer yalnızca iktidar sahiplerinin çıkarlarını koruyorsa, adalet değil tahakküm üretir. Hukuk, adaletin aracı değilse, meşruiyetini yitirir.
Demokrasi, Hukuk, Adalet ve Eşitlik: Kimin Görevi?
“Demokrasi olmadan hukuk, hukuk olmadan adalet, adalet olmadan eşitlik olmaz” manzumesi, bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlıdır. Bu zinciri kurmak yalnızca siyasetçilerin değil, toplumun kolektif vicdanının görevidir. Temel kıstas, kamusal aklın ve maşerî vicdanın işlemesidir. Siyasetçi, halkın etik taleplerini temsil etmediğinde, hukuk yozlaşır; adalet, bir retorik süsü olur.
Platon ve Aristoteles: Demokrasiye Felsefî Eleştiriler!
Platon, demokrasiyi “çoğunluğun azınlığa tahakkümü” olarak tanımlar. Ona göre, halkın yönetime katılımı bilgiye değil, arzulara dayanır; bu da kaotik bir yönetim doğurur. Aristoteles ise daha dengeli bir yaklaşım sunar: Politeia kavramıyla, halkın ve elitlerin ortak yönetime katıldığı bir denge rejimi önerir. Platon’un eleştirisi elitisttir; Aristoteles’in çözümü ise daha kapsayıcıdır.
Rousseau’nun Eşitlik Anlayışı!
Jean-Jacques Rousseau, Toplum Sözleşmesi’nde eşitliği, doğuştan gelen hakların korunması olarak değil, toplumsal ilişkilerdeki adil düzenlemeler olarak tanımlar. Ona göre özgürlük, ancak eşitlik varsa mümkündür; çünkü eşit olmayanlar arasında........