Diğer
T24 Haftalık Yazarı
18 Ekim 2024
Bir süredir çello çalmayı öğreniyorum. Hep en sevdiğim enstrümanlardandı fakat müzik geçmişim ve bilgim iyi olmasına rağmen en zor enstrümanlardan biri diye bir türlü cesaret edemiyordum. Belli bir yaştan sonra böyle korku duvarları aşılıyor, “içimde kalmasın” duygusu ağır basıyor. 10 aydır süren, beni çok mutlu eden çello yolcuğuma yakından tanık olan bir arkadaşım geçenlerde beni bir konsere davet etti. Enstrümana yeni merak sardığım için en meşhurlar dışındaki çellistleri yeni yeni tanıyorum. Çek çellist Jiri Barta’yı bu konserle tanıdım ve değişik stiline, tutkusuna, yorumu ve dinamiklerindeki çeşitliliğe hayran kaldım. Piyanist Terzie Fialova ve Festival Ensemble ile Beethoven, Haydn ve Arvo Part çaldılar. Müthiş bir konserdi. Birden bu konserin Bach müziği içermemesine rağmen Bach İstanbul’da kapsamında yapıldığının ve şehirde güzel olan her şey yitip giderken bu konserler dizisinin/festivalin tam 27 yıldır ara vermeden devam ettiğinin ayırdına varıp mutlu oldum. Bu yazının tohumu o konserde atıldı.
Uzunca bir süredir kendimizi ateşin üzerindeki su dolu kazanda haşlandığının farkında olan ama oradan bir türlü çıkamayan kurbağalar gibi hissettiğimiz bir ortamda yaşıyoruz, en son açık radyonun kapatılmasına tanık olduk; her güzel ve iyi şey yerini kötü ve çirkine bırakıyor gibi geliyor ve bu ruh halinde bazı harika şeylerin usul usul devam ettiğini fark etmeyebiliyoruz, fark etmekse çok iyi hissettiriyor.
90’ların sonu 2000’lerin başında İstanbul’un çok renkli kültür-sanat dönemine tanık olmuş, o coşkulu günleri yaşamış şanslılar şehrin her yerinde karşılarına çıkan “Bach İstanbul’da afişlerini hemen hatırlayacaktır. Çok iyi bir reklam kampanyasıydı. Festival 1998 yılında Aya İrini’de “Bach Günleri” olarak başlamıştı, “Bach, Caz ve Lale Devri” diye devam etti, ama asıl şeklini 2000 yılında aldı. Festivalin yapımcısı tam bir müzik gurusu ya da gurmesi ama yaptığı aşırı niş işi ısrarla devam ettirme inadıyla kesinlikle bir Don Kişot diyebileceğimiz Hakan Erdoğan, o yıl Bach’ın ölümünün 250. yıldönümü dolayısıyla Bach’ın bütün eserlerini içeren CD’leri alır, bütün sene o CD’leri dinleyerek içlerinden sevdiği müzisyenleri konser vermeleri için İstanbul’a davet eder. Le Petite Band, Wieland ve Sigiswald Kujiken, Andreas Steier, Pierre Hantai, Reinhard Goebel, İstanbul’a beş kez gelen ve en son ölümünden üç ay önce St. Antuan kilisesinde konser veren, Bach deyince herkesin bir numarası Gustav Leonhardt; klasik müzik meraklıları Bach müziğinin öncüleri bu........