Aklın Ayak İzleri'nde yolculuklar (6) | Yüz karası değil, kömür karası

Diğer

20 Eylül 2024

Aklın Ayak İzleri'nde yolculuğumuzun Karadeniz'deki son durağı Karadeniz Ereğli.

Güzergâhımızdaki Fatsa'da Terzi Fikri'nin yol arkadaşı sevgili Ahmet Özdemir karşılıyor bizi. Hozat'a gidecekmiş. Geleceğimizi öğrenince bir gün erteliyor gidişini. Dostumuz, önceden ayarlamış, geceyi öğretmen evinde geçiriyoruz.

Fatsa deyince Terzi Fikri geliyor akla. Fatsa'da, tüm partilerin desteklediği bağımsız belediye başkanı Fikri Sönmez, halk belediyeciliğinin en güzel örneklerinden birini sergilemişti. 12 Eylül askeri darbesi öncesi, dönemin başbakanı Süleyman Demirel tarafından bizzat hedef gösterilmiş, tarihe Nokta Operasyonu olarak geçen askeri bir harekâtla halkın belediyeciliğine son verilmişti. Terzi Fikri "Ben ne yaptımsa halkımla beraber halkım için yaptım" sözünü tarihin sayfalarına kazımıştı.

Ertesi gün Terzi Fikri'nin Fatsa'nın Kabakdağı Köyü'ndeki mezarını ziyaret ederek devam ediyoruz yola.

Önümüzde Sinop. Bafra'dan geçiyoruz. Yeşilırmak, 20 kilometre sonra denize dökülmek üzere Bafra'nın içinden nazlı nazlı akıp gidiyor.

Sinop'ta İl Tarım Müdürlüğü'nün konuk evinde kalacağız. O gün Sinop Cezaevi'ni ziyaret ediyoruz. Hayatımda bu kadar erişilebilir bir yapı kompleksi görmedim. Mimarı, öylesine özenle dokunmuş ki her noktasına... Merdivenlerden inip çıkarken gözün fark edemeyeceği rampalar yapılmış. Tam erişilebilir, mükemmel bir tasarım.

Cezaevinde, Sabahattin Ali'nin kaldığı koğuşu görüyoruz. "Dışarıda deli dalgalar, gelir duvarları yalar" demişti ya şair... Denize sıfır olan Sabahattin Ali'nin kaldığı koğuşun duvarlarını artık dalgalar yalamıyor. Doymak bilmez bir iştahla gezegeni kemiren insan türünün marifeti burada da zuhur etmiş. Şehrin içini yiyip bitirdikten sonra adım atacak yer kalmayınca, çareyi denizi doldurmakta bulmuşlar. Cezaevi dış duvarları ile deniz arasındaki dolgu alanına meydan yapmışlar. Meydana, faili meçhul cinayete kurban giden gazeteci-yazar Uğur Mumcu'nun adını vermişler. Bu arada sahilin bir bölümü de ticarete açılmış.

Sahi, bir devlet kendi şairini öldürebilir mi? Peki, öldürdüğü şairinin heykelini o şehrin meydanına diker mi? Diker! O meydanın hemen yanı başındaki kültür merkezine onun adını verir mi? Ülkenin adı Türkiye ise pek âlâ mümkün bunlar. Dalgaların sesini dinleyerek şiirler yazdığı hapishane hücresinin hemen önündeki Uğur Mumcu Meydanı'nın tam ortasında büyükçe bir heykeli dikilmiş şairin. "Beni öldürdünüz ama şiirlerim yaşıyor" der gibi bakıyor Karadeniz'e. Meydanın bir ucunda ise Sabahattin Ali Kültür Merkezi... Cezaevinin hemen karşısında ise yüksekçe bir kaide üzerinde Sinoplu Diyojen. Elinde feneriyle insanı değil de insanlığı arıyor gibi...

O gün bir şey daha yapmamız gerekiyor. Şahin Tepesi'ne çıkacağız. Sinop'un merkezinden Karadeniz'e bir at başı gibi uzanan yarımada. Şahin Tepesi'ne çıkmak için yol yordam ararken karşılaşıyoruz onunla: Burhan Demirbozan. Şahin Tepesi'nde yaralı bir şahin. Hiç tanımadığı bizleri bir inatlaşma üzerine evine davet ediyor. Eve giriyoruz ki bir de ne görelim. Evin bütün odaları Türkiye ve dünya solunun/edebiyatının sembol resimleriyle dolu. Yüzlerce resim, zengin bir kütüphane karşılıyor bizi. Çaylar, kahveler kesmiyor hızımızı, kahvaltıyla devam ediyoruz sohbete. Çocukluğundan öyle bir hikâye anlatıyor ki Burhan, tüylerimiz diken diken, kanımız donuyor adeta. "Radyo kırıldı" diye mırıldanıyorum, "Öyküsünü yazmalıyım bunun..." Yazacağım!

Arkamızda, yeniden uçabilmenin düşleriyle yaralı bir şahin bırakarak ayrılıyoruz.

Sonunda Ereğli'ye varıyoruz. Eski memleketim. Mühendislik yaptığım yıllarda ülkenin en büyük yazılım........

© T24