"Nerede lan, burada konuşan nereden!"

Diğer

04 Haziran 2024

Şimdi size ibretlik bir vakadan bahsedeceğim. Ama mesele o gün orada o an olan vakanın kendisi değil, arkasındaki zihniyet.

2005 yılından beri yazdığım için iyi bildiğim bir mevzu.

Onca yıldır öğrendiğim, abartmadan söylüyorum, binlerce Silahlı Kuvetler mensubunu dinlediğim için, öğrenmeye, anlamaya, anlatmaya çalıştığım için iyi bildiğim bir mevzu.

Bu karakterin arkasındaki otoriter, statükocu, alttakini hor gören kibri yıllardır yüzlerine çarpabildiğim için iyi bildiğim bir mevzu.

Bana çok sayıda dava açtıkları için, o davacıların bir kısmı, silsile-i meratip dahilinde, sıralı amirler halinde, sonradan "FETÖ'cü çıktıkları" ama o sıralılardan bazılarını nedense "öyle çıkmadığı" için iyi bildiğim bir mevzu.

Uzatmayayım. Mikrofonu açayım.

TBMM Milli Savunma Komisyonunda CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Murat Bakan konuşuyordu. Komisyon Başkanı ise, AKP'li Hulusi Akar.

Parantez açayım: Murat Bakan hukukçu ve bir astsubay çocuğu. İlkokulu garnizonda okumuş. Hulusi Akar ise orgeneral, genelkurmay başkanı, derken bakan olmuş.

Bakan ordunun alttaki profesyonelleri, ast denilip "alt" sayılanları, astsubaylar ve uzman çavuşlar için konuşuyor: Kesif adaletsizlikten bahsediyor. Özlük haklarının iyileştirilmesi gereğini vurguluyor.

O sıra, bir zamanlar bu ülkenin ordusunu sevk ve idare etmiş, "sivilleşince" de milli savunmadan sorumlu olmuş Akar mikrofonu açık unutmuş. Herhalde daha sorumlu mevkilerdeyken öyle unutkan değildi!

Açık mikrofondan aynen şu üslupla yanındaki memura dökülüyor: "Nerede lan? Burada konuşan nereden? Burada oturabilir mi?"

"Lan" artık yanındaki mi, her neyse, ona soruyor koskoca "paşa" ve ordu profesyonellerinin büyük çoğunluğunun hakları konuşulurken, onları düşünmesi gerekirken, ne oy vereceğini yanındakinden öğreniyor:

- Bunu şimdi oylamaya mı sunacağız?

- Oylayıp reddedeceğiz!

Ve oylayıp reddediyorlar.

Bu zihniyet, "şehit edebiyatı" yapıp altta saydıklarının hayatını umursamayanların kimlik kartıdır. İktidarıyla ve elbette istisnalar, müstesnalar hariç, paşasıyla, maşasıyla!

Bu zihniyet, OYAK'ta aslan payı alıp "alttakiler"e, "ordunun proletaryası"na kırıntı bırakanların, özlük haklarını sadece kendilerine hak görenlerin insan haklarını bile hiçe sayan rütbesidir!

Bu zihniyet ne askeriyle asker olur, ne sivilken sivil olabilir!

Bu zihniyet otoriter militarizmin, sözde "sivilleşme" olsa dahi, militer otorite olarak sivil ve asker hiyerarşi sahipleri tarafından her zaman "alttakiler" üzerindeki tezahürüdür.

Bana açılan bir dava Kıbrıs'taki bir garnizondan başlamıştı. Bir albay bir astsubayı darp etmiş, ben de yazmıştım. Sonra o albay, oradaki amiri general, sıralı amirler olarak Genelkurmay İkinci Başkanı (o da Milli Savunma Bakanı oldu) ve devrin Genelkurmay Başkanı, hani "lan" diyen, "ret oyu" talimatını yanındaki memurdan alan da dava dilekçesini........

© T24