menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Sanat ile daha hızlı iyileşmek

30 6
19.05.2024

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

19 Mayıs 2024

Meksika'nın en büyük sanatçılarından biri olarak kabul edilen Frida Kahlo, 6 Temmuz 1907'de Meksiko Şehri'nin Coyocoan bölgesinde doğdu. Frida Kahlo, altı yaşında çocuk felcine yakalandı ve dokuz ay boyunca yatağa mahkûm kaldı. Bu hastalık, sağ bacağı ve ayağının solundan çok daha ince bir şekilde büyümesine neden oldu. İyileştikten sonra topallıyordu. Geri kalan hayatı boyunca bunu örtmek için uzun etekler giymeye başladı. 1922 yılında doktor olma hayaliyle Meksiko kentinde ünlü Ulusal Hazırlık Okulu'na başladı. Bir eylül öğleden sonra o dönemde aşık olduğu Gomez Arias ile birlikte okulda unuttuğu şemsiyesini almak için otobüsle okula geri dönerken, trajik kaza meydana geldi. Otobüs, tramvayla çarpıştı ve Frida ölümden döndü ama ciddi şekilde yaralandı. Çelik bir korkuluk kalçasından geçerek omurgası ve pelvisi kırılmıştı. Frida, Kızılhaç Hastanesi'nde birkaç hafta yattıktan sonra, iyileşmeye devam etmek için eve döndü. Üç ay boyunca tam vücut alçısı içinde yatağa çakıldı. İlerleyen zamanda Frida defalarca hastaneye yatmak ve ameliyat olmak zorunda kaldı. Zamanı öldürmek ve acıyı hafifletmek için resim yapmaya başladı. Frida o zaman "boyuyorum, çünkü ihtiyacım var" diyordu. Desenlerle birlikte tuttuğu güncesine de şöyle yazdı: "Kim düşünebilirdi ki renkler, lekeler canlanacak ve birine yaşamında yardımcı olacak."

Resim, Frida'nın sağlık sorunlarıyla başa çıkma yolculuğunda önemli bir rol oynadı, öncelikle Frida için duygusal bir çıkış noktası oldu. Sanatı aracılığıyla, acı, üzüntü ve kırılganlık hislerini dile getirdi. Boyama eylemi, içsel sıkıntılarını dışa vurmasına ve duygularını tuvale kanalize etmesine yardım ederken, sağlık zorluklarıyla yüzleşebileceği ve onlarla başa çıkabileceği terapötik bir süreç olarak hizmet etti. Resim, fiziksel kısıtlılıklarına karşın, Frida'ya bedeni ve hikayesi üzerinde kontrolü yeniden kazanma gücü verdi. Sanatı aracılığıyla, sağlık sorunlarının ötesinde kendini yeniden tanımlayabildi ve hem bir sanatçı hem de bir kadın olarak özerkliğini ifade edebildi. Sonuçta, bu müthiş direnç, kişisel deneyimlerini resimleri aracılığıyla paylaşarak, insan deneyimine ve insan ruhunun dayanıklılığına ışık tutan güçlü bir miras bıraktı.

Sanatın sağlık ve özellikle iyilik hali üzerine etkisi yeni keşfedilmiş bir şey değil. Sağlıkta sanatın iyileştirici rolünün en erken tarihli örneklerinden bazıları, sanatın bir tür terapi ya da iyileştirme uygulaması olarak kullanıldığı Mısır, Yunanistan ve Çin gibi antik uygarlıklarda bulunabilir.

2019'da WHO'nun sağlık ve refahı artırmadaki sanatın rolüne ilişkin kanıtların incelenmesi üzerine yayımlanan raporu, sanatta aktif ve alıcı katılımın iyi sağlık ve sağlık eşitliğini teşvik etmede, hastalıkları önlemede ve yaşam boyu akut ve kronik durumları tedavi etmede önemli bir rol oynayabileceğini gösterdi. COVID-19 pandemisinde hatırlarsınız, eve kapanmaların yaşandığı dönemde, bozulan psikolojilerin imdadına balkon performansları yetişmişti.

Hekimlik pratiğimden hastanelerde sanatın girdiği iki servis hatırlıyorum, psikiyatri ve çocuk. Kuskusuz çok şey değişti o günden bu yana. Olayın ne derece profesyonel yaklaşımla organize edildiği merakıyla, Dr. Neslihan Yukarıkır'a yönelttim soruyu. Neslihan, ülkenin en genç halk sağlıkçılarından, halk sağlığı uzmanlığının üstüne cila olsun diye bir de çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanlığı yaptı. Şimdi Gaziantep'te zorunlu hizmetini yapıyor. Neslihan konuya bambaşka bir açıdan giriyor, Agnes Varda'nın Mekanlar ve Yüzler (Visages Villages) belgeselinden. Belgeseli izlerken çalıştığı mekanları bir kalem alıp boyadığını hayal etmenin kendine özel bir his olmadığını anladığını söylüyor:

"Belgeselde; bir sinemacı olan Agnes ile genç bir sokak fotoğrafçısı, Fransız kırsalında insanlardan topladıkları hikayeleri fotoğrafladıktan sonra devasa fotoğrafları kasabanın binalarına, duvarlarına yapıştırıyorlar. Belgeselin en etkilendiğim sahnesi, yıllardır yaşadıkları lojmandan çıkartılmak istenen emekli bir işçinin lojmana boydan boya portresinin yapıştırıldığı sahneydi."

Varda'nın belgeseli yardımıyla konuyu bir de sağlık çalışanları açısından değerlendiriyor:

"Sağlık ve sanattan bahsedeceksek çokça yönü olmakla birlikte iş yeri, tıp okulu, topluma yönelik birimler olarak, tanı ve tedavi alanları olarak pek çok perspektiften değerlendirmek gerektiğinden, farklı dönemlerde farklı disiplinlerde ele alınışları değişkenlik göstermekte. Örneğin çalışanlar açısından; sağlık tesisleri modern haliyle sadeliği, aydınlığı, temizliği yansıtmaya yönelikken; kullan at ürünlerin-geçiciliğin hükmünün sürdüğü çalışma alanlarıdır. Kolay kolay hiçbir eşyaya bağlanamaz ve sahiplenemeyiz. Su içilen bardakların üzerine kalıcı olması niyetiyle ojeyle isim yazılmasından ibarettir sanat, çalışanlar için. Agnes'in yaptığı gibi bir sağlık çalışanı olarak ben, emekli bir hemşirenin portresini görebilmek istiyorum duvarda. Zihnimde sağlıkta şiddet nedeniyle kaybettiğimiz çalışanların kucakta taşınan portrelerinden başka portre ne yazık ki yok."

Neslihan, sağlıkta sanatın rolüne yönelik geçmişten bir örnekle devam ediyor. Sağlığın tarihine inerek, eski Mısır uygarlığında keşfedilen kalıntılarda Dracunculus medinensis paraziti ile enfeksiyon sonucu ortaya çıkan Dracunculiasis (Gine kurdu hastalığı) hastalığının yüzyıllardır insanları nasıl etkilediğini anlatıyor:

"Hastalığın kesin kanıtları, Mısır'da 3000 yıl önce yaşamış bir kız çocuğuna ait mumyada bulunmuştu. Yetişkin kurdu yavaşça bir çubuk ya da dal etrafına sararak enfeksiyonu 'tedavi etme' eski uygulamasının, bazı tıp tarihçilerine göre iyileştirme sanatlarının simgeleri olan caduceus ve Aesculapius asası için ilham kaynağı olduğu düşünülmektedir. Batıda tedavi hizmetlerinin örneğin Orta Çağ'da manastırlardan ve manastırlardan büyüyen hastanelerde Avrupa genelinde verildiğini görüyoruz. İkonografiler, freskler, baskılar ve heykellerle süslü hastanelere rastlıyoruz. Günümüzde hala bu haliyle korunan hastaneler var. Kimileri müzeye dönüştürülmüş kimileri hala kullanılmakta. Örneğin Barcelona'daki Hospital de la Santa Creu i Sant Pau, 1401 yılında Santa Creu Hastanesi olarak kurulmuş ve bu yapı zamanla kentin ana hastane kompleksi haline gelmişti. 20. yüzyılın başlarında, artan nüfus ve modern tıbbi gereksinimler nedeniyle daha büyük, daha modern bir tesisin gerekliliği ortaya çıkmıştı. Yeni hastane kompleksi, modernist mimar Lluís Domènech i Montaner tarafından 1930 yılında tamamlanan bu yeni yapı, Hospital de Sant Pau olarak bilinir. Domènech i Montaner'in tasarımı, dönemin modernist akımının etkileyici örneklerinden biri olarak kabul........

© T24


Get it on Google Play