Diğer
T24 Haftalık Yazarı
07 Nisan 2024
Güney Koreli doktorlar, Şubat ayı sonundan bu yana grev yanı sıra Seul sokaklarını doldurarak hükümetin tıp fakültelerine öğrenci alımını artırma planlarını ve ülkenin sağlık sistemine genel destek eksikliğini protesto ediyor. Doktorlar, hükümetin sağlık sisteminin karşı karşıya olduğu geniş zorluklara çözüm bulması gerektiğini ve eğitim gören toplam doktor sayısının yanında diğer sorunları da ele alması gerektiğini ifade ediyor. Bu endişeler arasında belirli alanlarda personel alımı, hükümetin temel tıbbi tedaviler için ödediği ücretlerin yanı sıra yeni tıp öğrencilerinin eğitimi için uygun bir altyapının oluşturulması bulunmakta. Güney Kore hükümeti doktorların taleplerine kulaklarını kapatıp grevdeki 12 bine yakın doktorun görevlerine geri dönmedikleri takdirde lisanslarının iptal edileceğini duyurdu. Duyurdu ama, zaten kaosa girmiş sağlık hizmetleri böyle bir kararın uygulanmasıyla tümüyle çöküntüye uğrayacak. Mart ayı ortasında hükümet tıp fakültesi kontenjanlarının artırılmasının durdurulmasına yönelik herhangi bir yeşil ışık yakmış durumda değildi ama hekimleri yavaşlatmak adına hekimlerin yakındığı 36 saatlik vardiyaların gözden geçirileceği haberini verdi.
Şubat ayında Hükümetin duyurduğu plan, tıp fakültelerine alınan öğrenci sayısını 2025 akademik yılından itibaren 2.000 artırarak yıllık toplamı 5.000'e çıkarmak. 2021 OECD verilerine göre Güney Kore'de her yıl 100.000 nüfus başına 7,3 doktor mezun oluyor. Bu sayı Türkiye'de 15,7. Yani (2021 verileriyle) 52 milyon nüfuslu Güney Kore'de yılda 3.000 doktor mezun olurken, 85 milyon nüfuslu Türkiye'de yıllık mezun doktor sayısı 15.000. OECD'nin Bir Bakışta Sağlık 2023 raporuna göre Türkiye 1.000 nüfusa düşen hekim sayısında 2,2 ile Avrupa'nın sonuncusu (AB ortalaması 3,7, en iyi ülke Yunanistan 6,3). Her ne kadar kalite açısından bakıldığında aralarında büyük farklar olmakla birlikte, her yerde tıp fakültesi açılmış bir ülkenin hâlâ yeterli hekim sağlayamaması oldukça garip bir durum.
Güney Kore'deki bu hareket doğal olarak Türkiye'deki tıp fakülteleri kontenjanlarının yeni açılan fakültelerle birlikte sürekli arttırıldığı gerçeğini akıllara getiriyor. Başka bir tartışma konusu olabilecek 36 saatlik vardiya gibi benzer sorunları bir kenara koyarak, Türkiye'deki tıp fakültelerindeki kalite olayına parmak basmak için Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde öğrencisi olmaktan onur duyduğum güzel insan Prof. Dr. İskender Sayek ile konuştum. Prof. Sayek, Türk Tabipler Birliği (TTB) Eğitim Kolu'nda önemli görevler üstlenmesinin yanı sıra 2010 yılında kurulan Tıp Eğitimi Programlarını Değerlendirme ve Akreditasyon Derneği TEPDAD'ın da Genel Başkanlığını yürütüyor.
Kuşkusuz bugünün kentsel gerçeğinden farklı bir yapılanma olmakla birlikte, Hacettepe'de Halk Sağlığı bölümünde asistanken, 2 yıl Ankara'nın Çubuk bölgesinde Akyurt Sağlık Ocağı hekimliği yaptığımda 18 yerleşim yerine dağılmış toplam 7.000 civarında olan nüfustan sorumluydum ben. Türkiye'nin sağlık göstergelerinden kat kat iyi sonuçlarla herkese ve her şeye yeterdik. Hekim gereksinimi hesapları oldukça karışık aslında. Sağlık Bakanlığı'nın 2014 yılında yayımladığı 2023 yılı Sağlık İş Gücü Hedefleri ve Sağlık Eğitimi raporunda 2017'den itibaren toplam tıp fakültesi kontenjanının yıllık 5 bin 250'ye düşürülmesi gerekiyordu. Tersine, artışın devam ettiğini ve 2023'te 18 binin üzerine çıktığını görüyoruz. Nedir bu artışın nedeni diye soruyorum Prof. Sayek'e. OECD Türkiye'de hekim gereksiniminin 80 bin olduğunu söylüyor. Kimin hesabı yanlış? Prof. Sayek, bunun hesabında birçok etkenin rolü olduğunu vurgulayarak yerel faktörler, sağlık politikaları ve uygulamaları, sağlık insan gücü planlaması, toplum gereksinimleri, hekim istihdamı, hekim dağılımı gibi etkenlerin göz önünde bulundurularak bir değerlendirmenin sonucunda hekim gereksinimimiz olup olmadığına karar vermenin doğru olacağını söylüyor. Ama, bu hesaptan bağımsız olarak tıp fakültesi kontenjanları arttırılıyor her yıl. Yalnız kontenjanlar değil, "plansız olarak uzmanlık kadroları da arttırılıyor" diyor Prof. Sayek.
Sözü 1910'da yayımlanan ünlü Flexner Raporu'na getiriyorum. ABD ve Kanada'da tıbbi kurumların yenilenmesi ve merkezileştirilmesi gereksiniminden bahseden raporda pek çok Amerikan tıp fakültesi Flexner Raporu'nda savunulan standardın gerisinde kalmış ve raporun yayımlanmasının ardından bu tür okulların neredeyse yarısı birleşti ya da tamamen kapatılmıştı. Flexner raporunda ayrıca ABD'de çok fazla tıp fakültesi olduğu ve çok fazla doktorun eğitildiği sonucuna vardı.
Her ne denli Flexner raporu 1910 yılının tıp eğitimi gerçeğinde değerlendirilmeliyse de raporu eğitim kalitesinin belli bir standarda yükseltilmesi kaygısıyla yapıldığı için Türkiye'de raporu bir simge olarak kullanarak buna benzer bir girişimin mümkün olup olmadığını soruyorum Prof. Sayek'e. "Flexner'in raporunu hazırladığı 1910 ile bugün karşılaştırmak çok doğru değil diye düşünürüm." diyor Prof. Sayek, "Çünkü o dönemde en büyük sorun eğitimin sistematize olmaması ve daha çok usta-çırak eğitimi şeklinde olması ve tıp okulları arasında çok büyük farklılıklar olmasıdır. Şüphesiz bugün de tıp fakülteleri arasında........© T24